Polisin takdir hakkı(!)
Polisin, Kocaeli'de, Atatürk büstünü tokatlayarak "yiğitlik(!)" yaptığını sanan "insan ziyanlığı"nı yakaladıktan sonra kulağından tuttuğu gibi aynı büstün önüne götürüp tek ayak üzerinde bekleterek, asker selamı verdirmesini "ibretlik bir ceza" diye alkışla duyurdu güzel medyam!
Ahali memnun; "oh olsun"lar çarpışıyor havada...
Yıllarca örselenen millî duygularınızın "okşar gibi" yapılmasından aldığınız derin hazzı kaçıran ben olmak istemem ama bir de şöyle düşünün:
Aynı polis...
Misal devran döndü...
-Aynı şey değil ama- Üniversite kavgasında yahut bir nedenle çıktığı meydanlarda gözaltına aldığı ve "Atatürkçü" olduğunu anladığı gence "ibret olsun diye(!)" sabaha kadar fesli meczup videoları izletti...
Manşetler yıkılıyor...
"Polisin ders verme hakkı" kapsamında değerlendirir miydiniz bunu da?
***
Bu ülkede, "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret etmek, sövmek, Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip etmek, kırmak, bozmak, kirletmek" her şeye rağmen, şükür ki hâlâ suç.
O ipsiz, kopuk, berduş tip de, aşikâr ki bu suçu işlemiş.
En ağır şekilde, "ibret olacak" biçimde cezalandırılsın sahiden de.
Öyle bir cezalandırılsın ki, iktidarın ruh kökünden cesaret alarak çığrından çıkan bu hakaret, saygısızlık, nankörlük furyasının "finali" olsun mümkünse hükmün açıklandığı sahne.
Ama...
Eğer Türkiye sahiden de bir hukuk devleti ise karakoldan set olmaz/olmamalı bu "ibret" filmine;
Bugün, sırf sonuç içimizin yağlarını eritiyor diye sapla samanın karıştırılmasına ses çıkarmazsak, yarın o sapla samanın karışmasının faturasını öderken atacağımız feryatları duyacak bir kişi bulamayız memlekette.
Polisin görevi "ibretlik ceza" vermek midir?
Toplumun bazı konulardaki duygusal açlığını doyurmak mıdır? Toplum vicdanını tatmin etmek midir?
Keşke polis, suçluyu/faili/zanlıyı/şüpheliyi her neyse yakalayıp yargıya teslim etseydi, cezasına da -bıraksaydı- artık tek ayak mı olur, çift parende mi olur, mozalesini mi öptürür yoksa hapse mi gönderir, her hukuk devletinde olması gerektiği gibi ona yargı karar verseydi.
***
SORU-YORUM
Cumhuriyet'in haberine göre, Ergenekon davasına bakan Özel Yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimleri Hüsnü Çalmuk, Sedat Sami Haşıloğlu, Ercan Fırat, Fatih Mehmet Uslu, Nihat Topal ve Hasan Hüseyin Özese ile savcılar Mehmet Ali Pekgüzel ve Mehmet Murat Dalkuş, Yargıtay'da "Tahliye istemlerini görevli mahkemeye göndermeyerek hürriyeti tahdit, Milletvekilleri ve gazetecilerin duruşmaya katılımını engelleyerek görevi kötüye kullanmak, Parmak izi araştırması yaptırmayarak suç delillerini yok etmek, gizlemek, bilirkişi rapor ve mütalaalarını dikkate almamak, MİT ve savcılık yazılarını savunmadan saklamak, HSYK'nın soruşturma açmasının önüne geçmek, aleyhlerine delil bırakmamak için davanın dijital materyallerine format atmak gibi sayısız iddiayla ve 600 yıla yakın hapis cezası istemiyle yargılanacak...
Ve fakat HSK'ya göre bu hâkimlerin "görevi kötüye kullandıklarına dair somut delil yok", "yargılama takdir yetkileri çerçevesinde" öyle mi?
***
Bayram değil seyran değil...
Türkiye Süryanileri, Mor Gabriel Manastırı'nda "60 yıl sonra ilk ayini" yapmış olmanın şehvetinden silkinip de "bayram değil seyran eniştem beni niye öptü" diye sorarlar mı bilemiyorum...
Ama eğer olur da soracak olurlarsa, Türkiye Ermenilerini "milleti sadıka"dan yaşadığı toplumu sırtından yaralayan zehirli bir hançere dönüştürmek isteyenlerin de işe Ermenilerin kiliselerinden başladığını akıllarının bir köşesinde tutmalarını salık veririm.
Manastır arazisinin bir kısmı Hazine'ye devredildiğinde, en büyük tepkinin, şimdi "FETÖ"den firari durumda olan gazeteci/yazar grubundan geldiğini... Üstelik bu tepkisinin gerekçesinin de "Demokratik açılım yapmazsak, tıpkı Ermeniler gibi Süryanilerin de 'soykırım lobisi'yle başımızın derde gireceği" şeklinde beyan edildiğini... "Hristiyanlar arasında çalışmak suretiyle düşman topraklarının ta kalbine girme olanağına kavuşma"nın, emperyalizmin İslam coğrafyasında çok sık başvurduğu bir "yöntem" olduğunu... Söz konusu ayinin hemen arkasından başlayan büyükelçi ziyaretçi akınını düşününce...
Türkiye Süryanilerini de "kadim topluluk"tan rafa hiç kalkmadığını bildiğimiz BOP için kullanışlı bir "hançer"e dönüştürmek istiyor olmasın birileri..