Plörezi, akciğerlerin dış yüzünü ve göğüs duvarının ise iç yüzünü saran ve plevra adı verilen iki zar arasında aşırı sıvı birikimiyle ortaya çıkan bir rahatsızlık olarak tanımlanıyor. Enfeksiyonlar, tüberküloz, akciğer embolisi, akciğer ve akciğer zarı kanseri, göğüs travmaları gibi solunum sistemine ilişkin nedenlerden dolayı ortaya çıkabildiği gibi; kalp, böbrek, karaciğer yetersizliği, guatr hastalığı gibi nedenlerden de kaynaklanabiliyor.
Plörezi, akciğerlerin dış yüzünü ve göğüs duvarının ise iç yüzünü saran ve plevra adı verilen iki zar arasında aşırı sıvı birikimiyle ortaya çıkan bir rahatsızlık. Normalde bu anatomik boşlukta çok az miktarda (20 ml kadar) sıvı olup bu zarların kayganlığını sağlar. Zarlar arasındaki sıvı artışı, birçok akciğer veya akciğer dışı hastalığa bağlı olarak ya sıvının salınımının artması veya geri emiliminin azalması sonucu oluşur.
Prof. Dr. Numan Nadir Ekim Plörezi nedenlerini şöyle açıkladı
“ Plörezi nedenleri, solunum sistemine ilişkin nedenler ve solunum sistemi dışı nedenler olmak üzere iki ana başlıkta ele alınmalıdır.
A) Solunum sistemine ilişkin nedenler:
Enfeksiyonlar: Viral, bakteriyel, mantar infeksiyonları ve bunun sonucu oluşan zatürre (pnömoni) ile birlikte veya hemen sonrasında plörezi görülür. Bu durum “parapnomonik efüzyon” olarak tanımlanır.
Tanı konulamamış, yanlış veya yetersiz tedavi edilen zatürre sonrası komplikasyon şeklinde (akciğer absesi, ampiyem) gelişebilir. Ampiyem plevral, boşlukta püy yani iltihaplı sıvı birikimidir.
Tüberküloz: Özellikle genç erişkinlerdeki plevral sıvı birikiminin en sık nedenidir.
Akciğer embolisi.
Akciğer ve akciğer zarı kanseri: Çoğunlukla ileri yaş grubunda ortaya çıkan plörezi söz konusudur.
Göğüs travmaları: Özellikle kaburga kırıkları sonrası sıvı gelişebilir.
Asbest ve bazı mineraller ile karşılaşma.
B) Solunum sistemi dışındaki nedenler:
Kalp, böbrek veya karaciğer yetersizliği (Sıvı birikimi genellikle iki taraflıdır. En sık kalp yetersizliği sonucu oluşur.),
Diğer organ kanserlerinin metastazları (Meme, yumurtalık kanserleri vb.),
İlaçlara bağlı,
Bağ dokusu hastalıkları (Romatoid artrit, SLE, Skleroderma, sarkoidoz vb.),
Koroner arter bypass sonrası.
Guatr hastalıkları,
Radyoterapi uygulaması sonrasında,
Ailevi Akdeniz ateşi plöreziye neden olabilir.”
Prof. Ekim Plörezinin belirtilerini ve hastalığa nasıl tanı konulduğunu ise şöyle açıkladı:
“ Göğüs ağrısı: Derin nefes almakla, öksürmekle ve çoğunlukla yan ağrısı şeklinde ortaya çıkar. Sıvının az olduğu durumlarda iki zarın birbirine sürtünmesiyle nefes alıp vermekle şiddetli ağrı oluşur. Sıvının artmasıyla birlikte ağrı azalır.
Nefes darlığı: Sıvı miktarının artmasıyla akciğerlere yapılan basınç ve buna bağlı olarak nefes darlığı da artar.
Öksürük: Daha çok kuru öksürük niteliğindedir.
PLÖREZİ TANISI NASIL KONUR?
İnvaziv girişimler: Kapalı plevra biyopsisi ile her zaman kesin tanıya ulaşılamaz. O zaman daha ileri inceleme olan medikal torakoskopik biyopsi veya videotorakoskopik cerrahi (VATS) ile plevra biyopsisi yapılır. Göğüs duvarından bir endoskop ile plevra boşluğuna girilerek plevradan parça alınması işlemidir
Medikal torakoskopik biyopsi: Lokal anestezi altında hafif sedasyonla yapılır. Tanı başarısı yüzde 90''ın üzerindedir.
Videotorakoskopik cerrahi (VATS): Medikal torakoskopi ile kesin tanı konulamamışsa ameliyathane koşullarında genel anestezi altında hastaya uygulanır. Daha zaman alıcı ve maliyetli bir işlemdir.
Bronkoskopi: Bazı durumlarda (akciğer kanseri gibi) daha nadir de olsa başvurulan yöntemlerden biridir.
Hasta öyküsü: Hastanın yakınmalarının neler olduğu ve ne zaman başladığı sorgulanır. Diğer sistemler ile ilgili yakınmaları ve öyküsü (örneğin; kalp, böbrek veya karaciğer hastalığı vb.) dikkate alınır.
Fizik muayene: Derin nefes alınmasıyla birlikte ağrının artışı gözlenebilir. Sıvının olduğu tarafta eğer sıvı az miktardaysa nefes alma ve verme sırasında iki plevra yaprağının birbirine sürtünme sesi "frotman" duyulabilir. Sıvı miktarı fazla ise solunum sesleri duyulmaz.
Radyolojik inceleme: Direkt akciğer grafisi, ilk başvurulan tanısal incelemedir. Akciğer ultrasonografisi ise özellikle sıvının az olduğu durumlarda yapılır.
Bilgisayarlı akciğer tomografisi (BT): Hem az miktardaki sıvının hem de akciğerlere ilişkin diğer patolojilerin belirlenmesinde önemlidir.
Manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve PET-BT gibi daha ileri radyolojik incelemelere bazı durumlarda başvurulabilir.
Laboratuvar incelemesi.
Torasentez: Lokal anestezi yapılarak bir enjektörle göğüs duvarından girilerek plevra boşluğunda birikmiş olan sıvıdan örnek alınma işlemidir. Bu sıvı örneğinden tanıya yönelik makroskopik (rengi, yoğunluğu gibi) biyokimyasal, patolojik, mikrobiyolojik vb. incelemeler yapılır. Sıvının çok miktarda olduğu ve buna bağlı nefes darlığı belirgin olan hastalarda önemli miktarda sıvı boşaltılarak hastanın rahatlaması sağlanır.
Kapalı plevra iğne biyopsisi: Lokal anestezi uygulandıktan sonra özel bir iğne ile girilerek plevradan doku örneği alınmasıdır. Bu örnekte mikrobiyolojik ve patolojik inceleme yapılır. İşlem kör yapıldığından ve alınan örnekler küçük olduğundan özellikle malign sıvı birikiminde tanı oranı yüzde 50 kadardır. Ancak komplikasyon oranı nispeten düşük, kolay, ucuz ve çabuk yapılabilen bir işlemdir.
PLÖREZİ NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Prof. Dr. Numan Nadir Ekim Plörezi tedavisiyle ilgili de açıklık getirdi:
“Tüberküloz hariç her türlü akciğer enfeksiyonuna bağlı gelişen sıvıya parapnömonik efüzyon denir. Ampiyem ise plevral boşlukta püy toplanmasıdır. Çok güçlü ve geniş spektrumlu antibiyotikler verilir. Doğru antibiyotiğin seçiminin yanı sıra plevral sıvı drenajının gerekip gerekmediğine karar vermek de önemlidir. Plevral aralıktaki enfekte (komplike olmuş) sıvı boşaltılmasıdır. Bu işlem ya tekrarlanan tedavi edici torasentez ile yapılır veya göğüs tüpü takılarak drenaj sağlanır.
Tüberküloz plörezide tedavi, akciğer tüberkülozundan farklı değildir. Tüberküloz ilaçları bir şema dahilinde toplam altı ay verilir. Malign plevral sıvılara yönelik tedavi, primer kaynağın tedavi şemasına göre yapılır. Sıvı varlığı genellikle hastanın terminal dönemde olduğunu gösterir. Tedavi seçenekleri; kemoterapi, radyoterapi, torasentez, tüp drenajı, plörodezis, ince kateter ile sürekli sıvı drenajı ve plörektomidir. Tüm bu tedavi seçeneklerinin uygulanmasında başta onkoloji branşı olmak üzere multidisipliner yaklaşım önemlidir.
Kalp, böbrek veya karaciğer yetersizliğine bağlı plevral sıvı birikiminde organa yönelik tedavi ve idrar söktürücü ilaçlar önem kazanır. Erken tanı ve tedavi her hastalıkta olduğu gibi plörezide de önemlidir. Tek başına değerlendirildiğinde sıvı birikimi ölümcül değildir. Ancak zatürre, kanser, tüberküloz gibi altta yatan nedene bağlı olarak ölümcül oluşu değişkenlik gösterir. Pnömoni (zatürre) ve tüberküloz gibi enfeksiyon kaynaklı plörezilerde çok büyük oranda iyileşme olur. Ancak akciğer kanserinin plevraya sıçramasıyla hayati tehlikeye yol açabilir.”