PKK'yı ABD desteği değil Hizbullah ve Putin vurdu!
Biz “PKK’yı bitiren Lübnan’daki Hizbullah ve Moskova’daki Putin” diyeceğiz, siz, “Bu da nereden çıktı, ‘PKK ortak düşmanımız!’diyen Bush ve Irak hava sahasını jetlerimize açan ABD değil mi?” itirazında bulunacaksınız.
Tamam, sizin söylediklerinizi zâten bütün televizyonlar sabah akşam bas bas bağırıyor ve bütün gazeteler çarşaf çarşaf propaganda edip duruyor.
İsterseniz bir iki dakikanızı da bize ayırınız ve 2006 Temmuz’unda İsrail’in var gücüyle Lübnan’a girdiğini hatırlayınız.
Evet İsrail arkasına aldığı ABD desteği ve var güç ve hıncıyla Lübnan’a saldırmıştı. Dışişleri Bakanı Rice o hercümerç içinde İsrail’e uçmuş ve ayağının tozuyla, “Artık Yeni Ortadoğu’nun kurulma zamanı geldi” dememiş miydi? Bu sözler Rice’ın henüz Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmadığı, Bush’a “Ulusal Güvenlik Danışmanı” sıfatıyla politikalar ürettiği dönemde kaleme aldığı bir makalesinde dünya kamuoyu ile paylaştığı ve bizim, “Büyük Ortadoğu Projesi 22 devletin sınırlarını değiştirecek” diye özetleyebileceğimiz “gerçek niyetinin” dışa vurumu değil miydi?
Kurulduğu 1948’den beri her gün birkaç Filistinliyi katleden, ekinlerini ve zeytinliklerini yakan, gönderilen gıda ve ilâç dahil bütün dış yardımları kesip açlık ve salgın hastalıklarla ölüme terk ederek Filistinlileri toptan yok etmeye çalışan İsrail, o gün, “İki askerimi kaçırdılar” diye Hizbullah üzerinden Lübnan’a çullandı. Bu saldırı basit bir saldırı değildi ve “Kaçırma” İsrail’in bahanesiydi. Asıl niyet Rice’ın de dile getirdiği gibi sınırları değişecek ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunduğu “Büyük Ortadoğu Projesini” hızlandırmaktı. PKK militanları Irak’tan girip onlarca asker ve sivili katlettiklerinde Türkiye’nin sıcak takibine, “Hayır!” diyen ABD, İsrail’in bombalayarak köprüler ve yerleşim yerleri dahil Lübnan’ın bütün üst ve altyapısını kum ve çakıl yığını haline çevirmesine, “Bu İsrail’in kendini savunma hakkıdır, ABD İsrail’i bu konuda sonuna kadar desteklemektedir” diyordu.
Evet İsrail eliyle BOP düğmesine basılmıştı.
Önce Lübnan, ardından Suriye ve sonra da İran’ın başına, daha önce Afganistan ve Irak’ın başına gelenler gelecek ve tabii BOP gereği listeye Türkiye dahil edilecekti.
Lâkin evdeki hesap çarşıya uymadı. İsrail ve ABD’yi Hizbullah Lübnan’da büyük bir bozguna uğrattı. Savaşı Hizbullah kazanmasaydı, İsrail ile Irak’ın kuzeyindeki “Güney Kürdistan” arasında fiziki bir irtibat sağlanmış olacaktı. Hatırlarsanız o günlerde bu irtibatı kesebilecek olan Telafer’deki Türkler de katliama tabi tutuluyor, Barzani ile İsrail birleşmesi önünde Türk engeli kalmasın isteniyordu. Yine o günlerde Türkiye-Suriye sınırı boyunca uzanan mayınlanmış bölgeler MOSSAD’ın kurduğu bir şirkete, mayın temizleme karşılığı 49 yıllığına devredilmek üzereydi. Böylece bölgedeki petrol ve doğal gazın Akdeniz ve İsrail’e ‘güvenle’ inmesi hedefleniyordu.
Bütün bu hesaplar BOP hesabıydı. Hizbullah’ın zaferi sayesinde BOP’un bu bacağı kırılmış, Suriye ve İran derin bir nefes almıştı.
Gelelim Putin-PKK ilişkisine..
Biraz karışık gibi görünse de, her şey apaçık ortadadır.
Putin, Gorbaçov’un dağıttığı CCB ve Yeltsin’in Batı ve Yahudi sermayesine devrederek tarihten sildiği Rusya’yı emperyalizm ve Siyonist sermayenin elinden geri alarak dünyayı tek kutuplu olmaktan yani ABD’nin tekelinden kurtardı, “Ben yeniden varım!” demeye ve dediğinin arkasında duracak güç ve iradeyi de sergilemeye başladı. Türkiye, Putin’i ve İran’ı kendine daha yakın hissetmeye başladı. Bölgede oluşacak bir İran-Türkiye-Rusya ittifakı ABD’nin ve bu coğrafyadaki petrol, doğalzgaz ve diğer, ‘ABD için vazgeçilmez’imkânların ve ulaşım yollarının ciddi şekilde tehlikeye girmesi demekti. Beyaz Saray, İran ve Rusya’yı yanına çekemeyeceğini bildiği için “eski” ve “kadim” müttefiki Türkiye’ye mecbur olduğunu bir defa daha gördü, karşılığında da PKK’yı gözden çıkarıverdi.
İşin özü budur vesselâm.