PKK’ya aman vermek
“PKK’ya aman vermesek mi?” Başbakan’ın has adamlarından Akif Beki’nin Yeni Şafak’taki yazısının başlığıydı. Beki, “Madem sınır dışına çekilecek olan PKK’lılara müdahale etmemek suç, mantıken tersinin de suç olması icap etmez mi?” diyerek, haklı bir soru soruyor.
Sorusunun devamında da PKK’nın ülkenin geniş bir alanında ne kadar yaygın bir yerleşme içine girdiğini şu satırlarla ifade ediyor: “...PKK Amanoslar’ın batı ucuna kadar gelmiş, Ilgaz Dağları’nın eteklerine pusu atıp eylem koyacak çapa ulaşmış. Adana’ya, Sivas’a, Kastamonu’ya, ta Tokat Reşadiye’ye kadar sirayet etmiş. Bilumum silah, mühimmat ve militanını Anadolu’nun içlerine dek taşımış.”
Evet PKK’lı teröristlerin silah ve mühimmatıyla Türkiye’nin içlerine girmelerini bilerek ve isteyerek izin verenler, silahlı ya da silahsız olarak ülke sınırlarının dışına çıkmasına göz yumacaklar kadar sorumludur. Millet ve tarih önünde mahkûm olacaklardır. Bundan kimse kuşku duymamalıdır.
Akif Beki, ülkeyi AKP iktidarı değil de muhalefet yönetiyormuş gibi konuyu mecrasından saptırarak şunları yazıyor: “Ben hiçbir MHP’li ya da CHP’li hatırlamıyorum ki bugüne kadar asker kişiler hakkında sınırdan içeri ağır silahlarla girip kanlı terör eylemleri gerçekleştiren PKK’lılara müdahale edilmediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuş olsunlar.”
Hiçbir vatansever ülkenin sınırları içine girerek kanlı eylemler gerçekleştiren teröristlere müsamaha gösterecek bir askerin olacağına inanmaz. Halkın oyuyla iş başına gelmiş olan hiçbir iktidarın kanlı örgüt PKK’ya özgürlük alanı açacağı ya da aman vereceğine de inanmaz.
Beki’nin de ifade ettiği gibi PKK, Türkiye’nin çok geniş bir alanına yayılmıştır. PKK, Türkiye’nin her yanına yayılırken AKP iktidardadır, Beki de danışman olarak görev yapmaktaydı. Hükümet ve ona bağlı kurumların görevlerini yeterince yapmamaları sonucu terör örgütünün ülke içinde bu kadar nüfuz etmesi söz konusu olmuştur. Bu olgu AKP’nin görünürde terörle mücadele, gerçekte ise müzakere etmesinin sonucudur.
Zira hem KCK’nın hem de DTK’nın örgütlenmesi de bizzat AKP iktidarı döneminde olmuştur. Oslo’da AKP, terörle müzakere ederken PKK’nın üstüne gitmemiş, gizli bir ateşkes de ilan etmiştir. AKP açıkça bu süreç bağlamında PKK ile değil TSK ile mücadele etmiş, bölgedeki güvenlik güçlerine kendilerine saldırı olmadıkça PKK’ya yönelik operasyon yapmaması talimatı vermiştir. Böylece bölgede asker garnizonlara, polis karakollara ve devlet vilayet binasına hapsedilmiştir. Hakan Fidan Oslo görüşmeleri sırasında bu durumu şöyle anlatmıştır; “PKK için geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı. Açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri daha fazla mevzi kazanalım daha fazla örgütlenelim mantığı içerisinde. Bir noktaya kadar tolere edebiliyorsunuz çünkü dediğim gibi alandaki valiler emniyet müdürleri bu noktada gerçekten çok değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır bu adam şeydir.”
AKP, terör örgütü ile baş edilemiyor, örgütlenmesi engellenemiyor, mücadeleden sonuç alınamıyor duygusu yaratılması için halka karşı kamu diplomasisi yapmış. Böylece ‘Öcalan ile görüşmekten, PKK’yı tanımaktan başka çare yok!’ duygusu yaratmıştır. Terör örgütü kendisine açılan özgürlük alanı içinde AKP’nin bu zafiyetlerinden de yararlanarak, örgütlenmesini ve lojistiğini tamamlamıştır. AKP döneminde danışman olarak görev alan Beki de dahil AKP’nin bütün kadrolarının PKK/KCK’nın sızmasından ve azmasından şu veya bu ölçüde sorumlu olduğu açıktır. Gelinen aşamada Türk milletinin kaderini İmralı canisinin iki dudağı arasına sokan AKP iktidarı, muhtemel başarısızlığının faturasını ihale etmeye çalışıyor.