PKK’nın yöntemine mi karşıydınız, hedefine mi?
Kandil uzun süre ’Ya iç savaş, ya darbe’ diye tehdit etti... Siyasî iktidar her tehdit edilişinde Apo’ya koştu... Tezgâh basit ama kahrediciydi... Kandil, iktidarını korumak zorunda olan AKP’yi tehdit ederken, Apo bizimkilerin de kabul ettiği gibi ‘itidal’i ve ‘sağduyu’ya temsil etti!..
‘Vizyon sahibi’ Öcalan âdeta ‘hakem’ gibi ‘üçüncü göz’ gibi taraflara yol haritası çıkardı!.. Taraflar kimler? Devlet ve Kandil!.. Peki hedef kitle neresi? Tabii ki şimdiye kadar ‘Tek bayrak, tek devlet’ nakaratları dillerden düşmezken bile ‘anaların ağlamayacağı’ propagandasına aldananlar...
Kabul edelim, ellerinde büyük bir propaganda gücü var... Ülkenin kamu harcamalarından aktarılan kirli parası bu propaganda tekellerine gitti... İki kere ikinin yedi olduğunu pazarlayacak kadar büyüdüler... Sandukayı sırtlayıp o hızla kaçmayı bile ‘zafer’olarak sunanlar hiç şüphe yok ki bu adımı gerçekten ‘terörizmin sonlandırılması’ ve silahların bırakılması olarak pazarlayacaklardır...
Bütün düzen ‘üç gün konuşup, dördüncü gün unutanlar’a göre kurgulandığı için bunun kaçıncı silah bırakma olduğunu soranlar azınlıkta kalacaktır... Şu soruyu kaç kişi soruyor: “Farz edelim ki PKK gerçekten silah bırakıyor... Siz PKK’nın yöntemine mi karşıydınız, hedefine mi?”
‘Silah bırakma’, PKK’nın hedeflerine silahsız bir şekilde ulaşma aşamasına geçildiğini gösteriyorsa, silahın zaten ne anlamı olabilir ki? Eğer şartsız silah bırakma olsaydı, terörden çok çekmiş bu ülkede aklı başında hiç kimse, hiçbir parti karşı çıkmazdı...
Şimdi şüphe beyinleri kemirmiyor... Mutabakatlar kâğıtlara dökülüyor artık... Kavramları, olayları ve olguları farklı benimsetmekte ustalaşmış tipler bunun terör örgütü karşısında diz çökme değil, bir başarı olduğunu, kitleler üzerine ‘topçu ateşi’yle başlattılar bile... Özerkliği bile öyle farklı kelimelerle örüp sunarlar ki, kitlelerde ‘iyice büyüyüp serpiliyoruz’ havası oluşturmayı denerler...
Hiç şüphe yok ki, bu bir seçim kampanyası... Düşük yoğunluklu AKP-HDP koalisyonu... AKP seçim öncesi sürekli terörizmin seçimden önce patlatılma tehditlerine karşı sözde tedbir aldı... Buna karşılık ne verdi, onu da Apo’nun on maddesinden çıkarmak gerekiyor...
Başbakan Davutoğlu’nun “Demokratik siyasetin önü sonuna kadar açılmıştır” açıklamasıyla Apo’nun “Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması” başlığını yan yana getirdiğinizde hangi kritik aşamaya geçildiğinin ipuçları ortaya çıkıyor...
Bugüne karar demokratik siyasetin neyi eksikti de bu son mutabakatta tamamlandı işte onun açıklanması gerekiyor... Orada ‘demokratik siyaset’te yeni aşamadaki ‘yerel boyutlar’ın özerklik olduğunu PKK kendi kitlesine başka dille aktaracak, siyasî iktidar ve yandaşları başka dille... Bir zımnî koalisyon farklı kitlelere farklı dillerle hitap edip, ortak sonuca giderken, halk bu siyasete onaya sürüklenecek...
Halk dediğin, saatlerce süren ‘tarihî gün, son dakika, Başbakan dedi ki, İmralı’dan dev çağrı’ diye haberleri görüp de, iki yıldır bu silahların defalarca bırakıldığı, bırakılacağı söylendi, seçimler referandumlar böyle atlatıldı, sonuç çıkmadı, bu da aldatmaca olmasın diye sormuyor nasıl olsa!..
26 Aralık’ta “Bir millet nasıl uyutuluyor?” başlıklı bir yazı kaleme alıp, 25 Haziran 2012’den bu yana iktidar medyasının silah bırakma yalanlarının trajikomik kronolojisini çıkarmıştık... Ramazan’da çekileceklerdi!.. İlk silah Dersim’de bırakılacaktı!.. Yüze yakın PKK’lı sürece güven artırıcı eylemler için silahlarını bırakıp sınır dışına geçecekti, sınıra uzak bölgelerdekiler kışın bitmesinden sonra gidecekti!.. 8 Mayıs 2013’te kesin gidiyorlardı!.. IŞİD yüzünden gecikildi, dönüş yok yola devam vs...
Bu aldatmaca kampanyasına bugün bir yenisi daha eklendi... Daha bir hafta önce “TSK silah bıraksın” diyenlerle mutabakat sağlandığı iddia ediliyor... En çok rahatsız oldukları konu ise “Neye karşılık?” sorusu... Çünkü o karşılık izah edebilecekleri bir karşılık değil...