PKK'nın boyun borcu
Kılıçdaroğlu, BDP’nin adeta üçüncü eşbaşkanı gibi davranmaya devam ediyor...
Başkan yardımcılığına seçildiği Sosyalist Enternasyonel’de yaşananlar ve BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla igili koyduğu direnç, bugüne kadar izlediği çizginin devamı niteliğinde... Daha önce iddia ettiğim gibi, ‘sonu çoktan planlanmış uzun bir yürüyüş’ün etapları bunlar... TESEV kurucusu Kemal Kılıçdaroğlu, istikrar içinde, alıştıra alıştıra ‘hedef’e yürüyor!..
Bu konuda daha önce iki yazı yazmış ve CHP’deki ‘büyük dönüşüm’e dikkat çekmeye çalışmıştım... Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına taşıyan süreçte hiçbir şeyin tesadüf olmadığını özetlemiş, şunları vurgulamıştım:
- Mustafa Kemal’in koltuğuna, henüz Grup Başkan Vekili iken partisinin Batman İl Kongresi’nde ‘Genel af’düşüncesini çekinmeden ifade eden birisi oturdu!..
- İlk büyük kurultayla birlikte kendi ekibini kurdu ve ‘mesai’başladı... Kamuoyunun PKK’lı cenazelerinden görmeye alışık olduğu bir Baro Başkanı’nı adeta sağ kolu yaptı... Devrik Genel Başkan döneminde ‘üniter yapı’ hassasiyeti çok bariz olan parti, belli ki, eskisinden çok farklı yeni bir siyaset konseptine ısındırılıyordu...
- 12 Eylül referandumu kampanyası için gittiği Tunceli’de kürsüye çıkacak olan yeni Genel Başkan, “Dersimliler seninle gurur duyuyor” sloganlarına şu tuhaf denklemle karşılık verecekti: “Bu anayasa değişikliğine ‘hayır’deyin, doğudan batıya genel affın önü açılsın!..”
- Hassasiyetlerinin en tepesine ‘üniter yapı’yı ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini koyan bir parti gitti, yerine Oslo kanalizasyonu patladığında bile pek rahatsız olmayan yeni parti geldi...
- Zincirin halkalarına bir göz gezdirelim... “Seçilmiş belediye başkanlarını nasıl tutuklarsınız?” diye KCK operasyonlarına karşı çıkmak... Diyarbakır’da yas ilan edip kepenk kapattıran PKK’nın yasına ortak olup İl Teşkilatı’nın kepenklerini indirmek... Sonra o teşkilat hakkında hiçbir disiplin işlemi uygulamamak... Yine bir milletvekilinin ağzından güvenlik güçlerinin operasyonları durdurmasını teklif etmek... Hakkari’de Türk bayraksız miting gerçekleştirmek... PKK’lıların avukatını, milletvekilliği yetmez, üstüne üstlük sağ kol yapmak... ‘Kürt sorununun çözümü’başlığı altında sadece BDP’lilerin kabul edebileceği rapor hazırlamak ve ‘âkil adamlar’ı gündeme getirmek...
- Üç gün önce CHP’nin ‘Kürt sorununun çözümü’adına diğer partilere sunduğu yol haritasını değerlendirirken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü’nden beri bıraktığı izler ıska geçilirse büyük hata yapılmış olur...
- CHP İzmir milletvekilinin PKK’lıları da şehit sayması da, Hüseyin Aygün’ün ‘barıştan ve kardeşlikten yana genç çocuklar’ın elinde misafir olması da bana şaşırtıcı gelmedi...
- Bu ‘yeni CHP’maalesef Türkiye’nin iç meselesi... Sanki Kılıçdaroğlu, sonu çoktan planlanmış uzun bir yürüyüşe çıkmış durumda... Sadece kendisi yürümüyor, köklerinden, geleneklerinden ve değerlerinden kopardığı ve eskisiyle arasına duvar ördüğü CHP’yi de sürüklüyor...
Evet, bunları söylemişim... Zincire şimdi üç halka daha eklendi... Birincisi, ‘Kürt sorunu uluslararası platforma taşıma’ve ‘Filistin’le paralellik kurma’konusunda azimli Sosyalist Enternasyonal rezaleti... İkincisi, Sezgin Tanrıkulu öncülüğünde gerçekleşen ve içerideki tepkilere rağmen Kılıçdaroğlu’nun da sahiplendiği, ‘aydınlar’la yapılan ‘Kürt sorunu zirvesi’... Üçüncüsü ise, BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Olaylardan yola çıkıp yasal düzenleme yapmak doğru değildir” sözleriyle ‘hayır’demesi ve ‘misyon’unun gereğini yerine getirmesi!..
Baykal sonrası partide tam hâkimiyet sağlanınca “Parti içindeki korku imparatorluğunu yıktık, şimdi sıra Türkiye’deki korku imparatorluğunda” denilirken, kastedilenin gerçekten korku imparatorluğu mu, yoksa temellerimiz mi olduğu her geçen gün daha da tartışmaya açık hale gelmiyor mu?
Baykal’ın kasetininin çıkmasının ardından dört defa ‘Genel Başkanlığa kesinlikle aday değilim’diyen, akabinde koltuğa yerleşen, Mersin’i Güneydoğu’nun incisi zanneden, Haliç’i bir çırpıda İzmir’e nakleden, referandumda oy kullanamayan, golcü Lefter’i kaleci ilan eden ve “Kazım Koyuncu gibi yürekli ve tuttuğunu koparan bir sanatçınız var” diyerek mevtaya selam yollayan birisi sizce bu süreci tek başına ve kendi iradesiyle yönetiyor olabilir mi?
Bu soruyu cevaplarken, PKK’nın yan kuruluşu Fırat Haber Ajansı ANF’de Veysi Sarısözen imzasıyla yayımlanan ve Kılıçdaroğlu’nun Sosyalist Enternasyonal’deki tutumuna sahip çıkılan yazıyı pek tabii ki dikkate almayalım!.. Çünkü o yazıda, “Muhtemelen CHP’nin ‘ulusalcı damarı’, Enternasyonal’in Kürt sorununu ‘Filistin-İsrail sorunuyla özdeşleştiren’kararını taşıyamamıştır. O halde, CHP’yi Başbakan’a karşı CHP’ye rağmen savunmak bizim boynumuzun borcu olmaktadır...” deniliyor!..