PKK'dan ve basiretsizlikten kurtulmak!
Saflık, aldatılma ve kullanılma devlet ya da millet adamı vasıfları arasında değildir. Yöneticilerinde bu tür zaaf olan milletlerin felaketler ve perişanlıklara düşmesi mukadderdir. Güneydoğu'da yaşanan terör olayları bunun kanıtıdır.
Birilerinin "iyi niyet" ve "saflık" diğerinin "süreci istismar etmesi" Türkiye'nin Güneydoğusunda bugün yaşanan kargaşanın nedenidir. Zaten böyle bir kaosun ortaya çıkması için iki taraf gerekliydi. "Çözüm süreci" aldanan-aldatılan, süreci kullanan-kullandıran, istismar eden-istismar edilen iki tarafı yani PKK ile AKP zihniyetini buluşturmuş ve sonuçta bugün yaşanan olaylar meydana gelmiştir.
PKK çözüm sürecinin kazanan tarafıdır
Süreç kırsalda teröristi kente indirmiş, dağda sahip olmadığı insan kaynağına kavuşmasını sağlamış, teröristlerin ticari ve siyasi hayata doğrudan müdahale etmesine imkân sağlamıştır. Süreç sayesinde terör örgütü Suriye'deki iç savaşa rahat bir biçimde katılma imkânı elde etmiş ve orada elde ettiği tecrübeyi Türkiye'de kullanmak üzere elinde hazır tutmuştur.
KCK ve BDP'li belediyeler 'çözüm süreci' sayesinde "özyönetim" ilan etmişler. PKK, kentlerde YDG-H adlı gençlik yapılanmasını hem örgütlemiş hem de eğitmiştir. Tonlarca patlayıcı, silah ve mühimmat göz göre göre kentlere taşınmış ve yerleştirilmiştir.
Süreçte mevzilerini güçlendiren ve halkı devlete karşı provoke etme imkânı elde eden taraf PKK olmuştur. AKP iktidarı "üç yıllık süreçte az insan öldü. Bu da bir kazançtır" söylemleriyle kendini teselli etmektedir. Hâlbuki terör örgütü daha çok öldürme gücü elde etmek ve daha etkili olabilmek için geçici olarak eylemlerini sınırlandırmıştı!
PKK ne diyor? AKP ne anlıyor?
AKP hükümetinin yanılgısı terör örgütünün ne yapmak istediği konusunda berrak bir anlayışa sahip olmamasıdır. Terör örgütü çocukların eline taş verip güvenlik güçleriyle karşı karşıya bırakıyor. İktidar bunu "taş atan çocuklar sorunu" olarak değerlendiriyor. Terör örgütü mensupları mahkemelerde özellikle Türkçe savunma yaptırmıyor. AKP iktidarı bunu "Ana dilde yargılanma sorunu" olarak değerlendiriyor. Terör örgütü "Kürtçe eğitim" yok diye okulları yakıyor. İktidar bunu "ana dilde eğitim sorunu" olarak niteliyor.
Halbuki PKK'nın üst düzey militanları açıkça Türkiye'yi ve sınırlarını tanımadığını her fırsatta dile getiriyorlar. Beş yıl önce KCK'nın Doğu ve Güney Doğu'yu karıştıracak kaos planlarında şunlar vardı: Kürdistan'ın inşası için her alanda meclisler, komünler, kooperatifler ve akademiler üzerinden örgütlenilecek. İkinci aşama serhildan (kitlesel direnme). Ardından 'devrimci halk savaşı' için hazırlık yapılacak.
Bu bölücü söylemler çözüm sürecinde aynen gerçekleşmiştir.
PKK "Bağımsız Devlet" istiyor!
Bütün bu gerçeklere karşın AKP iktidarı, olanı biteni anlamazlıktan gelmiştir. Bugünlerde bile Başbakan Davutoğlu, "Siyaset yapmak isteyene siyaset kapısı açık" diyerek PKK'lıları safça siyaset yapmaya davet ediyor. Adamlar siyaset değil bağımsız devlet istiyor. Suriye'de bunu gerçekleştirmiş olmanın moraliyle "devrimci halk savaşı"nı başlatmışlardır. Ancak burada bir önemli sorun var o da PKK "Devrimci Halk Savaşı", içinde halkın olmadığı bir savaş olup halka karşı yapılıyor.
Terör örgütü bölgede ülke insanlarını hem birbirleriyle hem de devletle karşı karşıya getirecek ne varsa onu yapmıştır. Baskı altında olanlar dışında halkın büyük bir kısmı terör örgütüne destek vermemiştir. Halkın sağduyusu terör örgütünü başarısız kılmıştır. Halkı canından bezdiren ve sonuçta göç etmesine neden olan zulmü terör örgütü, bu yüzden halka reva görmektedir. Teröristler halkın evini talan etmiş, yolunu kesmiş, camisini yakmış, okulunu kapatmış, hastanesini yıkmıştır.
Herkes barikatların kaldırıldığını, hendeklerin doldurulduğunu, teröristlerin mahvolduğunu görecektir. Ancak barış, teröristlerden olduğu kadar onların yollarını açan basiretsiz iktidardan kurtulmakla mümkün olacaktır.