PKK Ankara'da hendek kazıyor!
Ben, bir arkadaşım vesilesiyle haberdar oldum, ama günlerdir PKK yanlısı sitelerin manşetlerinde zaten haber. Ayyuka çıktı.
Bizim daha kendileri ana kuzusu olan, bir de üzerine arkalarında yetim ana kuzuları bırakan Mehmet'lerimiz, Ahmet'lerimiz, Soner'lerimiz, Kadir'lerimiz, Murat'larımız, Burak'larımız, Rahmi'lerimiz, Serdar'larımız "hendekleri kapatacağız" diye bir bir toprağa düşerken Güneydoğu'da, PKK Ankara'da hendek kazıyor.
Hem de elini kolunu sallaya sallaya...
Benim, ayrıntısını aşağıda aktardığım haberden anladığım bu.
Bakalım "ilgilileri" de bizim anladığımız gibi anlayacak mı bu rezaleti? Ve "gereğini" yapacak mı tabii!
***
"DİHA" imzasıyla ve "Hacettepe'de özyönetim pratiği" başlığıyla servis edilen skandalı özetleyerek -gazete maskeli propaganda bültenlerinde de yayınlanan kendi haberlerinden- aktarıyorum:
"Okulların büyük bir baskı altına alındığı bir dönemde Hacettepe Üniversitesi (...) Yaşayan Diller, Kültürler ve Sanat Topluluğu, talep olması halinde "Lazca, Ermenice ve diğer dillerde de eğitim verebileceklerini" belirterek, yaptıkları faaliyeti "özyönetim pratiği" olarak nitelendirdi.
(...)
Kürt dili eğitmeni aynı zamanda üniversitenin Sosyal Hizmetler Bölümü son sınıf öğrencisi Aydın Fidan, (...) "Biz artık Kürtlerin Türkçe rüya görmesini istemiyoruz, kendi dillerinde kendi benliklerini yaşatabilecekleri, kendi dillerinin savunmasını yapabilecekleri bir alan yaratmak istiyoruz..." şeklinde konuştu.
Aydın, devletin asimilasyon politikalarının Kürt dili üzerine ciddi tahribatlar yarattığını da ifade ederek, Kürdistan'ın ücra yerlerinden gelen Kürt gençlerin metropollerden gelen gençlere oranla daha fazla Kürtçeye hâkim olduklarına işaret etti. Aydın, "Biz Kürt gençlerinde devletin asimilasyon politikasının yoğunca işlendiğini görebiliyoruz. Öncelikle herkesin ciddi bir çaba göstermesi gerekiyor ki bu sorunu aşabilelim" dedi ve önce bilinç oluşturmaya çalıştıklarına işaret etti. Aydın yürüttükleri çalışmaların aynı zamanda bir "özyönetim" pratiği olduğuna da dikkat çekerek, "Birilerinin bizim için bir şey yapmasına gerek yok, biz bize yeteriz" dedi...
***
"Özyönetim" dedikleri "özerkliğin" sözde kitabına uydurulmuşu biliyorsunuz...
Geçtiğimiz yıl, terör örgütünün dağ, şehir, siyaset uzantılarının bir araya geldiği "Demokratik Toplum Kongresi"nde ilan edilmişti.
"Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak demokratik özerk bölgeler oluşturulacak",
"Tüm bu özerk bölgeler öz yönetim organları tarafından yönetilecek",
"Merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilecek",
"Her kademede eğitim öz yönetimlere bırakılacak",
"Bütün düzeylerdeki sağlık ve tedavi hizmetleri özerk yönetimlerce sunulacak",
"Yargı sistemi ve adalet hizmetleri özerk bölge modeline göre yeniden düzenlenecek",
"Toprak, su ve enerji kaynaklarının işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisi özerk bölge yönetimine verilecek",
"Özerk bölge yönetiminde yerel güvenlik birimleri kurulacak"tı...
İşte bu model Ankara'nın göbeğinde, Hacettepe gibi köklü bir üniversitede, bizzat o üniversitenin öğrencileri -öğrenci kılıklı militanları mı demeli yoksa- tarafından "pratik" ediliyormuş!
Türkiye Cumhuriyeti üniversitesinin imkânlarıyla devleti bölme antrenmanı yapıyorlar. Sonra bunu yaptıklarını ilan ediyorlar. Ve hâlâ hiçbir idari-hukuki yaptırıma uğramadıklarına göre demek ki onlar da TBMM'deki terör ağaları gibi "dokunulmaz"lar!
***
Bu bir "hücum" değil "ihbar" hatta "suç duyurusu" yazısıdır.
Hacettepe Üniversitesi'nde, bölücü öğrencilerin milliyetçi öğrencileri hedef alan ve öldürme kastıyla düzenlediği son saldırılardan sonra yapılan eleştirileri dikkate/ciddiye alarak, öğrencilerin "eğitim hakkı"nın gaspına imkân tanımamaya çalışan Prof. Dr. Haluk Özen'in, başında bulunduğu üniversitede bu türlü bir bölücü girişime göz yumacağına ihtimal vermiyorum. Dolayısıyla bugüne kadar haberdar değildi idiyse bile şu an itibarıyla haberdar olduğu bu "suç"u işleyenler hakkında gerekli "idari"işlemleri başlatacağını umuyorum.
Hukukçu değilim. Fakat;
Türkiye Cumhuriyeti -hâlâ her şey ve herkese rağmen yürürlükte olan- Anayasası'nın 14. Maddesi, "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz",
Türk Ceza Kanunu'nun 302. Maddesi de "Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, Devletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını zayıflatmak amacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir" diyorsa eğer...
Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir bölümünü "Kürdistan" ilan ederek, orada "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vesayetini sonlandırmak" suretiyle ayrı bir idari yapılanmaya gitmek; bunu yaptığını itiraf etmek suç değil midir?
Suç ise...
Bu suçu işleyenlerin akıbeti sadece Hacettepe Üniversitesi Rektörü değil Cumhuriyet Savcıları'nın da "ilgi", "yetki" ve "sorumluluğu" dahilinde değil midir?