Payza'dan acıtıcı öyküler ve Büyük İskender'in çekmecesi...
Günümüzün önemli ve değerli edebiyatçılarındandır Halit Payza, bana göre... İlkim-Ozan Yayınları tarafından yayımlanan yeni öykü kitabı, bu kanımı iyice pekiştirdi, berkitti. "Emine'yi Öldürmek/Ölümün Kucağına Bırakılan Kadınlar" adını taşıyor bu kitap.
"Taşlama" adlı öyküyle başlıyor kitap. Recm olayı, rüzgârın diliyle (rüzgârın diliyle çünkü yazar, ora insanlarından umudu kesmiş hepten), öylesine acıtıcı ve çarpıcı bir biçimde betimlenmiş ki, dehşete düşüyorsunuz, kahrediyorsunuz yıkılası dogma, hüküm ve törelere... Saçları karanfil kokulu Emine nahak yere taşlanarak öldürülüyor... Neden? Çünkü "Erkeklerin suçlarını kadınlar taşırmış". Hem canım erkeğin ne suçu olabilir ki, suç şeytanın, şeytan Emine suretinde görünmüş, Emine'yi kirleten yakınına...
Bu kitapta "Dilara" adlı bir öykü var, elimden gelse tüm Türkiye'ye okuturdum. Karanlığı gecede değil kömürde tanıyan bir madencinin öyküsü... Dilara'sı, onun mutluluğu, güzelliğin bir adı da Dilara... Kömür karası yalnız ölümün gerçek rengi değil, sakat kalmanın, boynundan aşağı tutmamanın da kara bahtı... Bu bahtsızlığı tadıyor o madenci... Dilara'sı bakıyor artık ona, evi o çekip çeviriyor ve en acısı, altını da o temizliyor... Bu madenciye en çok dokunan da bu...
İşlediği olayların çoğu, işte bu öykülerdeki gibi acıtıcı Halit Payza'nın... Kişiler dertli, umutsuz, yaralı... Ülke ve insanlık gerçeklerinden kopuk metinler kaleme alanlar, hâlâ o köhne kıssalardan hisse umanlar, okumalılar bu öyküleri, hesaba çekmeliler kendilerini...
Şiirsellik ve imgeli anlatım pek çok satırına sinmiş Yazarımızın. Felsefesi ve iletisi olan öyküler yazmış, bu öyküler azıcık duyarlığı olan herkesin belleğine kazınacak nitelik ve içerikte.
Bir arp'tan dökülen notalarda dört bin yıl öncenin baharat kokularını duydum ben bu kitabı okurken... "Kadın ve şiir... Her ikisi de kadın, her ikisi de şiir..." deyişini pek sevdim... "Bir kadından bir aşk çıkar mı? Bir kadından bir aşk değil, birçok aşklar çıkabilir mi? Hiç aşk çıkmayan kadınlar olabilir mi?" sorularına yanıt aradım istek ve coşkuyla...
Size de salık veririm, okuyunuz...
Büyük İskender'in Çekmecesi
Gavgamel Savaşı'nda Perslerin 500 bin kişilik ordusunu, 60 bin kişilik bir ordu ile bozguna uğratır Büyük İskender. Pers Ordusundan el geçen ganimetleri biri dışında askerine dağıtır, kendisine yalnızca Pers Hükümdarı Dari'nin bir altın çekmecesini ayırır.
Bu çekmecenin içine Homeros'un İlyada Destanı'nın el yazması nüshalarını koyar ve bu çekmeceyi her daim başucunda bulundurur.
Büyük İskender'in işte asıl bu yönü büyüktür, cengâverliği bu yanının yanında sönük ve cılız kalır.
Şiirin ve destanın millet hayatındaki yerini ve ağırlığını bilmek ve buna uygun davranışlar sergilemek... Bu bizim devlet ve siyaset adamlarında yok... Çok üzücü ve geleceğimiz açısından kaygı verici bir durum...
Fazıl Hüsnü Dağlarca bakın neler diyor: "Vietnam Savaşımız adlı yapıtımı yazarken Vietnam ulusunun kültürünü incelemiştim. Orada şu gerçeği görmüştüm. Kamu görevine girmek isteyenler Vietnam edebiyatından sınava girerlermiş, başarılı olanlar işe alınırlarmış. İşte küçük Vietnam'ın kocaman Amerika'ya karşı kendini korumasının gizi budur."
Peki ya bizde? Yanıt bellidir... Buna göre tutum almak gerek...