Parayı bulan parti kurar

R. T. Erdoğan, asıl neden başkan olmuş ve partiyi bunca sene yürütmüştür? Kendini düzgün, net, sade, akıcı cümlelerle ve Allah vergisi hitabetiyle ifade ediyor. Araya din, iman katınca büyük kitleyi büyülemesi zor olmuyor. (Yalnız başdanışmanlarının hazırladığı metinler Reis'i yer yer tökezletiyor. O metinler, kendisinin hararetle tavsiye ettiği Nihat Sami Banarlı'nın "Türkçenin Sırları"na uymuyor.) Burada, onun diploması var-yok tartışması ehemmiyetini yitiriyor. Ecevit'in de üniversite diploması yoktu. DTCF'den terk. Diploması olsaydı, cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacaktı. Söylemişti. (Fakülteden bir diploma çıkarttırabilir miydi?! Nedense aklıma geldi!)

Bir de şu var: Parayı bulan partiyi kurar ve hatta başkan da olur. Reis'in, parayı bulduğu söylenegelir. Parayı bulamayan parti kurmaya yeltenmesin. Bunu Süleyman Demirel söylemişti."Biraz sen ver, biraz ben vereyim...", "Bak bakayım, cebinden kaç lira çıkar?..." demekle politika yürümez, yürüse bile bir yerde tıkanır.

Ahmet Davutoğlu, partisini kurdu. Herhâlde parayı bulmuştur. Teşkilâtlanma öyle kolay değil. Yakında seçim de görünmüyor. İttifakla da olsa belli oy alır, devletin parasıyla şimdilik idare ederim de diyemez.

12 Eylül öncesi, gidip kan verirdik; para gelsin, "dava" yürüsün babından! Kan vermekle, cep harçlığını -eğer o da varsa- katmakla nereye varabilirsin?

Ahmet Davutoğlu'nun ve Ali Babacan'ın partisi kim ne derse desin, Ak Parti'yi zorlayacak. Önceki gün yazdığım gibi, kemikleşmiş, artık bir yere gitmeyecek oylar, değil. Belli kitle R. T. Erdoğan'ın etrafında kalır, refah ve huzur bekleyen kitle yenilerini denemek ister.

Ahmet Davutoğlu'nun uzun nutkunda dil maalesef insicamsız. Metnin yazılmasına ayrı ayrı kişiler müdahil olunca, herkes kendi "dilini" konuşturmuş oluyor. Her zaman söylerim. Siyasîler yanlarında "dilci" bulundurmalı ama bu dilciler "moda" dilcileri değil tabiî. "Türkçenin Sırları" örneğini verdim. Bu örneği bilenler olmalı.

Ak Parti'den kopanlar, "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi"nden tutturmak istiyorlar. Bünyemize uymadığı, halkın artık hiçbir surette kabul etmeyeceği bu sistemden parlamenter sisteme dönülmesi gerektiğini söylüyorlar. A. Davutoğlu, hususiyetle bunu vurguladı: "Başkanlık sistemi, yürütmeye güç verme düşüncesiyle getirilmiştir. Bu sistem devam ettiği takdirde, demokratik toplum düzenini sürdürmek mümkün olmayacaktır. Her türlü vesayetten arındırılmış, demokratik parlamenter sistemi savunuyoruz."

İktidar partisinin müttefiki bir partinin, sözcü gibi her yerde, her ekranda görünen muzip milletvekili, "Cumhurbaşkanlığı Sistemi"nin sakatlığını çok basit ama kafalarda yer edecek bir örnekle TBMM kürsüsünden anlattı:

"Sayın Bakan? Bakın, Allah sizin yüzünüze güldü; oy derdiniz yok, seçmen derdiniz yok ama buradakilerin hepsinin oy derdi var, seçmen derdi var... Hakikaten bütçenin ne kadar hayırlı bir iş olduğunu idrak ediyorum. Neden hayırlı bir iş? En azından bir yıldır hiç görmediğim bakanları görme imkânım oluyor. Allah bir türlü bizi bunlarla buluşturmuyor, görüştürmüyor. Özel kalemlerini geçemiyoruz, ulaşamıyoruz. Böylelikle hiç olmazsa, bütçe de bir yılda bir kere de olsa bir şeyler söyleme imkânı buluyoruz."

Buradan anlayın yeni sistemin nemenem sistem olduğunu.

A. Davutoğlu, konuşmasında, kendilerine ne yerde ne gökte yer bulamayınca "mikro milliyetçilik"e sarılan eski Marxist entellere (hâliyle PKK'ya) göz kırptı. Sözleri vahim. Sonra yazarız.

Yazarın Diğer Yazıları