Paranoya

Geçenlerde, Washington’u ziyaret eden bir Türk yetkili için, basın toplantısı daveti geldi. Bu toplantıya katılmaya karar verince de, 30 yıldan fazla Washington’da gazetecilik yaparken, başıma ilk kez gelen ve beni fazlasıyla utandıran bir olayı sizlere aktaracağım. Basın ataşeliği, Avrupa Birliği işlerinden sorumlu Bakan, Volkan Bozkır’ın, Washington temaslarını tamamladığını ve gazetecilerle sohbet toplantısı düzenlediğini bildirmişti. Kendisini, Özal zamanında New York Konsolosu olduğundan bu yana tanırım.
Uzun süredir, Washington Büyükelçiliği’ndeki basın toplantılarına, pek katılmıyordum. Neyse, şeytanın bacağını kırayım, katılayım dedim. Kapıdan girerken, koruma polisi, cep telefonlarımızı bırakmamızı istedi. Şaşırdım. 11 Eylül terör saldırısından sonra bile, Beyaz Saray ve Dışişleri ile Savunma Bakanlıklarında, Kongre’de, telefonlarımızı almamışlar, yalnızca sessize çevirmemizi ve vibrasyonda, yani titreşime koymamızı istemişlerdi. Ama tekrar ediyorum, telefonlarımızı hiç almadılar.
Almamalarının, gerekçeleri vardı. Bir kere, yeni tür cep telefonları, hem ses kayıt cihazı, hem de fotoğraf makinesi olarak çalışıyor. Dolayısıyla gazetecinin telefonunu almak, kamerasını veya teybini almak gibiydi. Bir de özellikle, akşam saatlerinde birçok gazeteci, haberi derhal yazdırmak veya televizyona bağlanmak için, telefona ihtiyacı vardı. Söylenerek girdik. Bir yandan da duruma itiraz ettik.
Volkan Bozkır, konuşmasında Washington’a davetli olarak geldiğini birçok yetkili ile temasta bulunduğunu falan anlattı. Olağan laflama. Olay, daha sonra, soru cevap kısmında gün ışığına çıktı.
- Bozkır, Washington’a davet üzerine geldiğini söyledi. (Ama daveti Amerikalı resmi yetkililer değil özel kurumlar yapmış.)
- Washington’daki temasları arasında tek bir Amerikalı resmi yetkili yok. (Yani ne Dışişleri, ne Beyaz Saray, ne de Pentagon ve ulusal güvenlik ile Ticaret Bakanlığı yetkilisi var.)
- Kongre’den görüştüğü iki siyasetçi, Türk lobisine hizmet veren kişiler. (Bunlardan biri de tutuklu gazeteciler olayını protesto eden mektupta imzası olan.)
- Görüşmelerin, AB ile ABD’nin yürüttüğü iki grup arasındaki, serbest ticaret anlaşması görüşmesi yapan kişilerle olduğunu söyledi. Ancak, her iki grup da, Türkiye’nin bu serbest ticaret anlaşmasına, katılmasına yardımcı olmamış.
- Alman Marşal vakfındaki görüşmede, Volkan Bozkır’ı, Türkiye’deki basın özgürlüğü ve tutuklu gazeteciler konusunda sıkıştırmışlar. (Ancak bu konuda; Türkiye’de anlatılan masalları, dışarıda yemezler prensibi, etkili olmuş ve özetle kimse anlatılanları yememiş.)
- Bakan Volkan Bozkır’ın Washington’a geliş amacı diye tanımladığı, ’Ulusal Dua’toplantısına, 3000 kadar kişi davetli. Ve bu daveti de, resmi değil, özel bir kurum yapıyor. Burada da öyle pek önemli şeyler olmamış. (Yani Obama’nın masasında oturmamış. Belki kendisini ekranda görmüş.)
- Büyükelçilikteki toplantıda, gazeteciler arasında ayrım yapıldığı, bazı cematçı gazetecilerin toplantıya davet edilmemesi de protesto edildi.
Volkan Bozkır, Türkiye’de basın özgürlüğünü savunurken, tutuklu gazetecilerin, basın suçlarından değil, başka suçlardan tutuklu olduklarını anlattı. Ancak, bize durumu anlatırken anladık ki dağıttığı belge ve bilgilerle birlikte, Washington’a basın özgürlüğü konusunda, hazırlıklı gelmişti. Yani, kendisine, nereden tepki geleceğini bilerek, hazırlık yapmıştı. Elinde kendi bakanlıklarının, antetli kâğıdına basılmış, Türkiye’de basın özgürlüğü olduğunu savunan yazılar vardı. Tabii, dünya keriz, bir biz akıllıyız. Hâlâ anlayamadık, dünya bizi nasıl görüyor.
Şimdi, tüm bunları toplayarak, Volkan Bozkır’ın, neden Washington’a geldiğine bakalım. Bozkır, bu hükümetin içinde, en Batı yüzlü yetkili. Yıllarca diplomat olarak çalışmış, en azından şimdiye dek, pek sivri çıkışı yok. Daha önce Erdoğan ve hükümet üyeleri, Washington ziyaretleri öncesinde, keşfe birilerini yollar, havayı koklarlardı. Erdoğan, daha önce, Washington’daki cami inşaatını açmaya geleceğini söylemişti. Hem de, bir Latin Amerika ve terör zirvesi varken, bundan iyi fırsat mı olur? Ancak son zamanlarda, dış politika, terör, ekonomi gibi uluslararası konularda yaptığı açıklamalar ve Obama’yı aşağılayan söylemlerinin, nasıl yediklerini, bir kurnazlıkla anlama seferi gibi geldi bana.
Ama kazın ayağı öyle değil. Washington, bu ay içinde terör zirvesine, Türkiye’yi davet etmiş miydi veya kim davet edilmişti. Kim davet edilirse edilsin, Erdoğan, bu fırsatı kaçırmadan, Washington’a gelmek isteyecekti. O isteyecek istemesine de bunlar ona randevu verecekler mi, hem de seçim öncesi. Dedim ya dünya sazan bir biz akıllıyız diye.

Yazarın Diğer Yazıları