Panik yok, kontrollü biçimde dağılıyoruz!

Sahne müthiş... Yeni sır kâtibi Polat’a çok çok önemli tarihî sırlar aktarıyor: “Osmanlı Devleti’nin başındaki Sultan Abdülhamit tarihte eşi benzeri görülmemiş manevralar yaptı ama dünyadaki bütün zenginlikleri sömürüp kendi topraklarına aktaran bir güçle hiçbir devlet iradesi baş edemezdi...”
Burada Polat Alemdar heyecanlanıyor ve devreye giriyor: “Bu yüzden iradeyi farklı merkezlere yayma zarureti doğdu...”
“Evet” diye cevaplıyor sır kâtibi ve bölgemizde bugün yaşananları anlamamıza yarayacak, cehaletimizi giderecek, yapmamız gerekenleri öğütleyecek tarihî tecrübeyi aktarmaya devam ediyor sağ olsun:
“Devlet-i Âliye merkezi yani İstanbul’u güçlü tutup Arapların, Ermenilerin ve Rumeli’deki Türklerin kendi bağımsız devletlerini kurmalarını planladı...”
Polat cin gibi, hemen çözdü projeyi:
“İmparatorluğun her bölgesini merkezden savunmak, merkezi de kaybetmemize yol açabilirdi...”
Söz yine sır kâtibinde, ne de olsa devletin bütün sırları onda:
“Bu yüzden de uzak topraklara kendi devletlerini kurmaları için komutanlar devlet adamları gönderildi...”
Artık mesele iyice anlaşılmıştı... Polat, “Sömürgecilerle yapılan savaş kazanılırsa bu devletler daha sonra tekrar birlik olacaklar. Yani bizim aslında kontrollü bir dağılma planımız olduğunu mu söylüyorsunuz?” sorusuyla bam telini buluyordu...
Sonunda sır kâtibi noktayı koyuyordu:
“Kurtuluş Savaşımızın başarısı böyle bir planın neticesidir...”

***

Demek ki neymiş? Siz dağıldığınızı zannederken aslında daha da büyüyebilirsiniz!.. Doğru görüp görmemeniz tamamen baktığınız yere bağlı!..
Onun baktığı yerden bakarsanız “Adam haklı, buradan böyle görünüyormuş” diyebilirsiniz!.. Zaten dağılmalar ikiye ayrılır; kontrollü olanlar, kontrollü olmayanlar!.. Dağılma kontrol dahilindeyse mesele yok!.. İşin sırrı organize olmakta!.. Şekil a Kurtuluş Savaşı!..
Yediniz yediniz, çiğneyemezseniz fantastik soslu anakronizm çorbası şeklinde içerek de tüketebilirsiniz!.. Şayet hazmetme probleminiz varsa, ‘havuz suyu’yla yapılmış anason çayı iyi gelecektir!.. Tabii İmralıperestlerin doluştuğu tartışma programlarından sonra aç karnına almak ve derin bir uykuya yatmak kaydıyla!..
***
Söz konusu filmin ilk kahramanı rol gereği ölünce, ciddi ciddi gazetelere cenaze ilânı veren ve kimi yerlerde insanların -üstelik milliyetçilerin- gıyabi cenaze namazı kıldığı bir memlekette, bu konu sadece ‘sanat’ın değil, ‘zekâ’nın da ilgi sahasına girer!..
Sanatın ‘cari siyaset’e paspas edildiği, kamuoyunu yönlendirmeye yaradığı bu örnekler, aslında muhatabın birikimini de gösteriyor... Bülent Arınç ne kadar haklı değil mi “Üç gün konuşurlar, dördüncü gün unuturlar” diye!..
Bütün şifreleri çözmüşler ve ‘üç günlükler’e hitap ediyorlar... Aslında size ‘kötü’ gibi görünenlerin ‘kötü’ olmadığını, öyle göstermek isteyenlerin art niyetli olduklarını bütün yöntem ve araçları deneyerek bellettiriyorlar...
Yolsuzluğun hırsızlık olmadığını, ayrıca yolsuzluğun zaten ispatlanamamış bir iftira olduğunu, öyle özensiz cümlelerle ve ‘düşük profilliler’in ikna olacağı yöntemlerle anlatırlar ki, gülmekten başka yapacak bir şeyiniz olmaz... Sonra bir Cuma hutbesinde, iktidarla devleti eşitleyen ve iktidarın başına bir iş gelmesi durumunda devlet gemisinin batacağını zannedeceğiniz ‘delik gemi’ hikâyesi dinlersiniz ve o âna kadar aksine bir düşünceniz var idiyse imanınızı sorgudan geçirirsiniz!..
***
Ne deniyordu Scarface filminde: “Daima doğruyu söylerim, yalan söylerken bile!..”
Bütün cephelerde süren topyekûn bir propaganda savaşı bu... Endişeye mahal yok... Bekleme yapmıyoruz, kontrollü biçimde dağılıyoruz arkadaşlar!.. Taktik bu, sonra tekrar toparlanacağız!.. Anason çayını aman unutmayalım!..

Yazarın Diğer Yazıları