Özür diliyorum!
Anayasa Mahkemesi’nin “AKP kapatılmamıştır” dediği 31 Temmuz 2008’de bizim yazı başlığımız, “AKP kapatılacak mı?” idi.
Yani herkesin ilgili mahkemeden AKP’nin kapatılmadığını öğrendiğinde biz hâlâ, “AKP kapatılacak mı” diyorduk; özrümüz de işte bu “iş kazası” sebebiyledir.
Peki niye böyle oldu?
Çünkü biz, 26 Temmuz’da, yani Anayasa Mahkemesi AKP ile ilgili kararını açıklamadan beş gün önce, ülkemizin malum gündemiyle ilgili dört adet yazı kaleme alıp büroya bıraktık, ardından da Anadolu yollarına düştük. İzin de isteyebilirdik ama arkadaşların bazıları zaten izinliydi, okuyucu adına sorumluluk hissettik. Bulunduğumuz yerlerde günlük yazı kaleme alma imkânlarımız da yoktu.
O gün biz AKP kapatılsın diye bekleyenler ve AKP kapatılmasın için dua edenler olduğunu söyledikten sonra, “her iki tarafın da mahkeme sonucundan memnun olamayabileceğinin” altını çizmiştik.
Nitekim öyle de oldu.
Biz daha bu dava açıldığı günden beri aynı görüşteydik, çünkü, Yargıtay Başsavcılığı AKP için, “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldi” diye düşünse ve Anayasa Mahkemesi de 10’a karşı bir oyla, “Evet, AKP laiklik karşıtı olayların odağı haline gelmiştir” dese de, her şey herkesin gözleri önünde oluyor ve işin rengi başka. Sayın Erdoğan’ın başörtüsü meselesini “Ulemaya soralım” veya, “Siyasi simge olsa ne yazar” demesi veyahut bazı AKP’lilerin laiklik hakkında ileri-geri laf etmeleri, dediğimiz gibi sadece “laf” tan ibarettir. Çünkü AKP iktidarının birinci beş yılında başörtüsü için kılını kıpırdatmamış, hatta en yetkili ağızlardan, “Başörtüsü yüzde birin sorunu” açıklamasında bile bulunmuştur. Velhasıl, AKP’nin gündeminde bazı kesimlerin “Laiklik için büyük tehlike” saydığı başörtüsü yoktur, olmamıştır.
Belki AKP için “irticanın odağı” olmaktan dava açılabilirdi, ama o da, “başka bir irticaya odak olmak” olmalıydı.
Birileri böyle bir dava açsaydı AKP için “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmek” iddiasından çok daha tutarlı “deliller, belgeler” bulabilirdi.
Çünkü kimliklerden “Dini: İslâm” hanesi AKP döneminde kaldırılmıştır. Yine AKP döneminde okullarda “Namaz, abdest, gusül ve namaz surelerini öğretmek” yasaklanmıştır. AKP döneminde devletin öğrencilere ücretsiz dağıttığı ders kitaplarında Peygamberimizin resmi olduğu varsayılan minyatürler bulunmaktadır. Ayrıca AKP dönemindeki ders kitaplarında tahrif edilmiş İncil, Tevrat ve Zebur “Dört Büyük Kutsal Kitap” denilerek Kur’an ile eşitlenmiş, meselâ Tevrat için, “İnsanları haksızlıktan kaçınmaya, adaletli olmaya, Allah’ın varlığına, birliğine inanmaya çağıran ilkeler içermektedir” övgüsü yapılmıştır.
Yine AKP döneminde Türkiye’de 40 bin ev kilisesinin açıldığını devletin istihbarat birimleri rapor etmektedir; bu topraklarda bu kadar Hıristiyan var mıdır, yoksa, buralar Müslüman Türk insanını Hıristiyan yapmak için birer üs olarak kullanılmak için mi açılmıştır, yani, AKP’nin bu ve benzer faaliyetleri midir, “Laiklik karşıtı olayların odağı haline gelmek!”
İşte böyle bir AKP’yi siz tutar, “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak takdim ederseniz, muhafazakâr Türk halkı nezdinde AKP’yi perdelemiş, ödüllendirmiş olursunuz. Nitekim bu karar, boyaları dökülen AKP için bir “derlenip toparlanma” fırsatı oluşturacaktır.
Bu milletin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden tutunuz da, millî kültür ve manevi değerleri doğrultusunda hiçbir icraatı bulunmayan AKP, bundan böyle, mahkemenin bu kararını da bahane ederek, halka dönüp, “Yapacağım ama, görüyorsunuz!” diyecektir.
Şu birkaç ay geçsin, ardından, parti kapatılmasını zorlaştıracak Anayasa değişikliğini de hayata geçirecekler ve sonra Cumhurbaşkanı Gül’ün gazeteci Hasan Cemal’e söylediği yolda, yani iktidara gelirken ağızlarından bırakmadıkları “Allah’ın ipini” bundan böyle ağızlarına almadan ve fakat, “AB’nin ipine sımsıkı sarılarak”, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı’nı da deruhteliğe devam edeceklerdir...
Nitekim ne diyorlar:
“- Durmak yok, yola devam!”