(...)Niye basın özgürlüğü bu kadar öncelikli ve önemli? Gazeteciler imtiyazlı mı?
AİHM ve AYM içtihatlarında sıkça tekrarlanan felsefi prensip şudur:
"Birey özgün kişiliğini, düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği ve tartışabildiği bir ortamda gerçekleştirebilir." (B. No: 2013/2602)
Şimdi vicdanlarımıza soralım:
Türkiye "özgün kişilik" sahibi insanlar ülkesi mi olsun, sürüleşmiş insanlar ülkesi mi?
Ona göre akademik özgürlük, ona göre atıf indekslerinde bilimsel yayın sayısı, ona göre teknoloji, ona göre refah ve bu coğrafyada ona göre milli güç!
Basın hürriyeti imtiyaz değildir, gelişmişlik göstergesidir.
Sadece bu değil... Lingens/Avusturya davasında AİHM diyor ki:
"Demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde kullanmalarını sağlamak açısından basın ve kamuoyu denetimi en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol oynamakta ve önem taşımaktadır."(B. No: 9815/82)
Demek ki, basın ve yayın hürriyeti demek aynı zamanda kamusal denetim demektir!
Ama bizde gazetecilikten tutuklama yok, onlar terörist falan!
Bu inandırıcı olmaz çünkü mesela Mısır'da da benzer gerekçelerle gazeteci tutukluyorlar.
Ölçü, evrensel hukuktaki özgürlük tanımıdır. Namık Kemal'den beri arıyoruz.
Taha Akyol Hürriyet
----
Mâşeri vicdan...
***
İnsanı insan kılan vicdanıdır. Bu içsel güç, ahlak ve etik kavramlarının kaynağıdır.
Kişiye iyiyi ve doğruyu yapma yükümlülüğü getirir. Bir başka ifadeyle ahlaki otoritedir. Adalet ölçümüz de diyebiliriz.
Peki, her vicdan aynı tutum içinde işler mi? Kur'an'ın ifadesiyle söyleyelim, doğası bozulmuş, kirlenmiş bireylerin hakikat karşısında tutumları şudur: "...hainlik, zulüm ve böbürlenme yüzünden karşı çıktılar. Oysa vicdanları/öz benlikleri onun doğruluğuna kanaat getirmişti."/Neml724) Eskilerin "mâşeri vicdan" dedikleri toplumsal vicdan ise haktan ve hakikatten yana en güçlü sestir. Çoğu zaman bilincimiz dışında bizi yönlendirir. Tüm bireyleri içine alır, eşitlik sağlar. İnsanlığın ortak kararı, ortak sesi olan mâşeri vicdan, bir denge yasasıdır.
Öyle ki hükümler nereden gelirse gelsin; devlet, hukuk, yasa, örf vs. insanlığın vicdanında karşılık bulmuyorsa, orada hak ve hakikat yoktur. Olamaz. Zira hak ve hakikat, vicdanın ölçütleriyle asla çatışmaz. Bilakis aynı zeminde buluşur.
Vicdan, hakka doğru, haktan yana çalışır. Vicdan bir terazidir, onu
kullanmayanları, o, eninde sonunda yakar.
Ayşe Sucu Sözcü
----
Çifte seçim hazırlığı
--------
...kulislere yansıyan bilgilere göre iktidar ekonomide makas değiştirmeye niyetli..
Mali disiplini esas alan ekonomik politika yerine büyümeyi, üretimi hedef alan sisteme geçilecekmiş!.
Babacan-Şimşek ikilisinin sürdürdüğü ekonomi politika rafa kaldırılacak..
Bütçe açığı, cari açık falan bakılmaksızın teşviklere abanılacak..
Ne pahasına olursa olsun büyümede beşler, altılar seviyesinin yakalanması sağlanacak!..
(...)
Gelelim ikinci konuya..
Cumhurbaşkanı bakanlardan yol haritası hazırlamalarını istedi.. Ve kamuoyuna altı aylık yol haritası açıklayacağını söyledi..
O yol haritası kemer sıkmayı değil, birtakım vaatler içerecektir.. Darlığı değil bolluğu vaat eder..
***
Bu iki gelişmeyi yan yana koyup nasıl yorumlamalıyız?
BİR: Referandum öncesi Cumhurbaşkanı'nın aynı zamanda parti başkanı olmasıyla çift başlılık kalkacak, Türkiye uçacak şeklinde yayınlar yapıldı.. Çıta yükseğe konuldu.. Hiçbir şey değişmezse seçmende hayal kırıklığı yaratır..
İKİ: Yeni sistemin iyi olduğunu göstermenin yolu ekonomideki canlılıktan geçer..
ÜÇ: İktidar silkinme harekâtıyla imaj tazeleme yoluna gitmeyi hedefledi..
DÖRT: İktidar 2018 yılının ilkbaharında önümüze çifte sandık koymaya hazırlanıyor.
Mehmet Tezkan Milliyet
***
Dininizi değiştirirseniz ancak o zaman olur(!)
-------
...Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'e göre AB'nin bir türlü benimsemediği, aralarına yakıştıramadığı Türkiye'nin "katılım yoluna" devam etmesi gerekiyor!
Şimdi sormak istiyoruz: Niye böyle bir ihtiyaç duyuluyor?
Lütfen kimse bize "hukukun üstünlüğü" için, "demokrasi" için gibi laflarla cevap vermeye çalışmasın.
Hangi hukukun üstünlüğünden söz ediliyor?
Hangi demokrasi standartlarından bahsediliyor?
Bu parlak lafların "tek taraflı" işlediği ve söz konusu taraf "Türkiye olunca" hiç oralı olunmadığı hâlâ idrak edilemedi mi?
AB bizi "aralarında görmek" istemiyor.
Ve "ne kadar reform" yapılırsa yapılsın bizi aralarına almayacakları apaçık ortada!
Buna rağmen bu yolda devam etmek isteyenlere "ilahi bir hitap" ile seslenmek isteriz: Siz onların dinine girmedikçe, onlar sizi aralarına kabul etmeyeceklerdir.
İsteriz ki bu söz kulaklara küpe olsun, hiç unutulmasın!
Zeki Ceyhan Milli Gazete