Siyasi hayatına Meral Akşener liderliğinde kurulacak olan 'Yeni Parti'de devam etme kararı alan Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, Irak'ın kuzeyindeki sözde bağımsızlık referandumuna ilişkin yazılı bir basın açıklamasında bulundu.
"Alınan önlemler geç, yetersiz ve göstermelik" sözleriyle Hükümet'in tavrını eleştiren Özdağ, "AKP Hükümetini içeride ve dışarıda “kandıranlar” arasına sonunda Barzani de katıldı!" dedi.
Özdağ'ın açıklamaları şöyle:
"Alınan önlemler geç, yetersiz ve göstermelik. AKP tarafından Barzani’ye Irak dışında bir geleceğin mümkün olduğu umudu verildi. Türkiye’nin bölgede büyüklüğüyle orantılı bir etkisi ve prestiji olmadığı artık gizlenemez hale geldi. AKP kendi attığı adımların sonuçlarını öngörmekten aciz. Kısa vadeli çıkarlar ile uzun dönemli çıkarları ayırt edemiyor. AKP 15 yıldır iktidarda olmasına rağmen dış politikada hala çaylak. Herkes AKP Hükümetini "şaşırtıyor, kandırıyor", "girdiği her bilek güreşini kaybediyor."
AKP Hükümetini içeride ve dışarıda “kandıranlar” arasına sonunda Barzani de katıldı!
Barzani referandumunun harekete geçireceği dinamikler ve yaratacağı emsal nedeniyle Türkiye’nin çıkarlarına ne kadar zarar verecek olduğu açıktır.
Bu hamlenin yaklaştığını anlamak için de çok ileri görüşlü olmaya gerek yoktu.
Ama AKP Hükümeti Barzani’nin bu hamlesini öngörmek, onu caydırmak ve engellemek bir yana, ne yazık ki, bu sonucun oluşmasına aktif ve önemli katkıda bulunmuştur.
AKP Hükümeti son dönemde Barzani ile Bağdat arasındaki çatışmaların çoğunda Barzani’nin yanında olmuştur. Barzani bölgesini ekonomik, politik ve askeri olarak desteklemiş, Bağdat’a karşı adeta kışkırtmıştır.
Bu da Barzani’ye “Irak dışında bir gelecek olduğu” umudunu vermiş; ona, bağımsızlık ilan ederse Türkiye’nin buna ses çıkarmayacağını ve böyle bir şeyi destekleyeceğini düşündürtmüştür.
AKP Hükümeti attığı adımların, söylediği sözlerin, kelime seçimlerinin, sessiz kalmasının, vücut dilinin yarattığı imajın somut sonuçları olacağını görmekten ne yazık ki acizdir.
Dış politika tam da bu araçlar üzerinden yapılır ve diğer aktörler sizin politikanızı bunlara bakarak anlamlandırırlar ve siz bunlarda özenli olmazsanız sizin istemediğiniz sonuçları çıkarabilirler.
Bundan daha da vahimi, AKP hükümetinin Barzani’yi Irak’ı bölmesi için bilerek desteklemiş olmasıdır. Ve şimdi Türk kamuoyunun tepkisini frenlemek için sözde önlemler almış gibi görünmektedir.
Bugün gelinen noktada AKP Hükümeti ve Erdoğan, konunun Türkiye’nin açık çıkarları için arz ettiği önem, ciddiyet ve vahamete ancak son birkaç gün içinde uyanmış gibidir.
Böyle durumlarda,“atı alan Üsküdar’ı geçti” derler. Bu sözün anlamını özellikle 16 Nisan kirli referandumu ile ilgili olarak Erdoğan çok iyi bilir.
Referandum hamlesi önlenebilirdi, caydırılabilirdi.
Olaylar bu noktaya gelmeden ön alınabilirdi.
Barzani bir kere referandum kararı aldıktan sonra ise onu vazgeçirmek ancak alacağı çok büyük ödünler sayesinde olabilirdi.
Barzani’ye, bu tür bir adım atarsa sınırların kapanacağı; hava ulaşımının, ticaretin, yatırımların duracağı çok önceden anlatılmalıydı.
Referandum kararı alınıp açıkladıktan sonra, bunu geri aldırtmanın çok zor olacağı bilinmeliydi. Yapılması gereken ona bu kararı iptal ettirtmek ya da erteletmeye çalışmak değil, Barzani’ye bunu aklından bile geçirmemesi gerektiğini “öğretmek” olmalıydı.
Türkiye, İran, Suriye ve Irak devletleri arasında birçok görüş ayrılığı olabilir; ama Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda çok önemli ortak çıkarları vardır.
Bu durum onları beraber hareket etmeye sevk etmeliydi.
Bu konuda da inisiyatifi Türkiye almalı ve liderliği yapmalıydı.
Bu dört aktör beraber hareket etseler muhtemelen Barzani bu hamleyi yapamazdı.
Burada kusur sadece Ankara’da değildir ama en önemli zafiyet AKP Hükümetindedir.
Barzani’nin ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından (belki ABD dışında) Türkiye’den daha fazla bağımlı olduğu, iyi niyetine daha çok ihtiyaç duyduğu başka bir aktör yoktur.
Buna rağmen Barzani Türkiye’nin çıkarlarını bu kadar önemli, kalıcı ve menfi yönde etkileyecek referandum gibi bir adımı atmadan önce, bırakın Ankara’dan izin almayı veya fikrini sormayı, ona bilgi bile vermemiştir.
Tek başına bu durum bile Türkiye’nin bugün bölgede, kendini birinci derecede ilgilendiren konularda dahi ne kadar etkisiz bir aktör haline geldiğini göstermeye yeter.
AKP Hükümeti, bölgede ve dünyada liderlik hayalleri kurarken Türkiye’yi “stratejik bir cüce” haline getirmiştir.
Türkiye’nin cüssesi, kaynakları, potansiyeli, tarihi ve ihtiyaçları ile mevcut etkisi ve prestiji arasında çok büyük bir uçurum vardır.
AKP Hükümeti dış politika yapmayı bir türlü öğrenememiştir ve girdiği her bilek güreşini kaybetmektedir. Ülkenin vazgeçilmez ve kutsal çıkarlarını koruyamamaktadır.
Artık neredeyse hiçbir aktör Türkiye’nin çıkarlarına, gücüne, kırmızı çizgilerine dikkat etmemektedir.
Hükümet Türkiye’yi birinci dereceden ilgilendirmeyen konulara harcadığı zamanı, enerjiyi ve diplomatik sermayeyi ülkenin temel dış politika ve güvenlik konularına ayırmayı artık öğrenmelidir.
AKP Hükümeti, rakip kalelerde gol atmaya giden ama kalesi golle dolan, ne yaptığını, görevini, sorumluluğunu, çıkarlarını, oyun disiplinini bilmeyen “çılgın bir kaleci” gibidir.
AKP bu bariz hataları niye yapıyor?
15 yıldır iktidarda olmasına rağmen niye hala dış politikanın, diplomasinin, stratejinin, istihbaratın, askeri güç kullanımının ve caydırıcılığın en temel prensipleri konusunda acemi ve cahil bir çaylak gibi davranıyor?
İdeolojisi mi onu kör ediyor, yoksa hırsları mı?
Bırakın muhalefeti ve kendine bağımlı olmayan uzman ve tecrübeli sesleri dinlemeyi, tek adam yönetimi ile kendi içinde farklı görüşlere bile izin vermediği için mi hep böyle çuvallıyor?
AKP Hükümetini kandırmayan, onu ütmeyen, şaşırtmayan yerli ya da yabancı bir aktör kaldı mı?
Böyle dış politika yapılmaz.
Böyle güvenlik siyaseti inşa edilmez ve uygulanmaz.
Kısa vadeli çıkarlar ile uzun vadeli çıkarlar arasındaki ayrım bu kadar ıskalanmaz.
Bir devlet kendi davranışlarının, kararlarının, sözlerinin ve sessizliğinin sonuçlarına bu kadar kör olmaz, olamaz!
Gelinen noktada:
1) Barzani’nin referandum adımını önleyememiş, onu bu tür bir adım atmaktan caydıramamış olduk,
2) İş işten tamamen değilse bile önemli ölçüde geçtikten sonra kamuoyunun gazını almak için ekonomik müeyyideler uygulayacağız ve bu arada biz de kayıplara uğrayacağız.
İşte caydırıcılığın önemi bu. Karşı taraf daha adım atmadan önce o adımın ona çok zarar vereceğinden şüphe edilmez derecede emin olmasını sağlarsanız, sonra bu kötü sonuçlarla uğraşmak zorunda kalmazsınız.
Ama devlet adamlığının bu temel prensipleri, metotları ve “alet çantası” AKP Hükümeti’ne hala çok yabancı.
Barzani Türkiye için çok önemli bir problem. Barzani’den rahatsızlığımız sadece bu referandum kararıyla sınırlı da değil.
PKK aleyhine on yıllardır tek bir ciddi adım atmayan, “tek bir Kürt kedisi bile vermeyen” Barzani-Talabani ortaklığının egemenlik, bağımsızlık ve devlet ilanı gibi isteklerine olumlu cevap verilmesi zaten söz konusu olamaz.
Barzani-Talabani ikilisi önce ABD işgali, ardından IŞİD’in yarattığı ortamı fırsat bilerek her yeri kapatmaya çalıştılar.
Bu arada Türkiye Kerkük’teki durumla ilgili olarak “dostlar alışverişte görsün” türünden yumuşak ve muğlak açıklamalar yapageldiği için de o şehirdeki durumun bugünkü noktaya gelmesini engelleyememiş oldu.
AKP Hükümeti Barzani ile girdiği ticari ilişkilerin aldatıcı çekiciliğine kapıldığı için Türkmenleri bu ilişkinin önemli bir unsuru haline getiremedi ve onların çıkarlarını koruyamadı.
Dış politikada bazı hatalar cezasız kalabilir. Ama, sürekli hata yapan, hesap yapamayan, kısa vade ile uzun vade, görünür ile gerçek çıkarları arasında ayrım yapamayan, hep duygularıyla hareket eden, ayağını yorganına göre uzatmayan, çıkarlarını gerçekçi şekilde tanımlayamayan ve bunların hangisinin daha öncelikli olduğunu anlamayan, barutunu önemli olmayan konularda tüketen, istihbaratı ve bunu işleyip analize çevirme yeteneği sınırlı, kendi söylediği süslü sözlere bir süre sonra kendi de inanan bir iktidar mağlup olmaya mahkumdur.
Ne yazık ki, bugün Türkiye’nin dış politikada yaşadığı tam da budur.
Barzani referandumu, Hükümet’in yıllardır halının altına süpürdüğü başarısızlık ve hesap hatalarının artık taştığı noktadır. Bu durumu akıllı ve vicdanlı AKP’liler de artık görmektedir, görmelidir. Akılsız başın cezasını ayaklar, akılsız Hükümetin cezasını vatandaş çeker. Bu böyle devam edemez. Nitekim etmeyecektir de.