Ozan yapınca suç İbo yapınca ödül

Memleketin acı gerçeklerinden kaçmak için magazine sardığımdan değil tabii de, memleket yönetiminde başvurulan hukuk, usul, kurallar da dahil en olmayacak alanları bile ele geçiren riyakarlığımızın, en janjanlı resimlerinde olduğu için dikkate değer İbrahim Tatlıses meselesi.

Hâlâ bilmeyen vardır belki; "Kadına Şiddete Hayır" mesajlarının gırla gittiği bir törende, "Yaşam Boyu Onur" ödülüne layık görüldü kendisi.

Ödülün, yarısı, bizatihi "Kadına Şiddete Hayır" diyen, kadın hakları mevzularını kimselere bırakmayan kadınlardan oluşan jüri tarafından verilmesi ayrı, dakikalar önce sahnede "şiddete uğrayan kadınlar" için gözyaşı döken kadınların alkışlarıyla desteklenmesi ayrı trajikomikti.

***

Bu son hadiseyle iyice pekişen düşüncem o ki, İbrahim Tatlıses, -bu kavram da neye karşılık geliyorsa artık- "sektör"ün ilan edilmemiş "tabusu" gibi; ne mümkün, dokunamıyorsun.

Kadın dövmek, adeta, hayatının vukuat-ı adiyesi haline gelmiş, tehditten hüküm giymiş, adı çeşitli silahlı saldırı olaylarına karışmış bir insana "Yaşam Boyu Onur" ödülü vermenin saçmalığını bile itiraf etmeye cesaret edemiyor; ne sponsorlar, ne yöneticiler, ne jüri üyeleri, ne "sektör"ün diğer figürleri.

Günlerdir dar alanda üç maymunculuk oynuyorlar; kimi "duymamış", kimi "görmemiş", kiminin ağzını bıçak açmıyor.

Hoş, ağzını açanlar da keşke hiç açmamış olsaydılar!

***

Yok efendim, "Yaşam Boyu Onur Ödülü", sanatçıların özel hayatlarına mı veriliyormuş sanki de…

Yok efendim, Tatlıses''in yeteneğini kim inkâr edebilirmiş de…

Şarkıları, türküleri, konserleri, filmleri, programları ortadaymış da…

Madem ödüle layık değil neden bu kadar dinleniyor, izleniyor, seviliyormuş da…

***

Arkadaşların dil bilgisi biraz zayıf galiba.

"Onur", başkaları tarafından gösterilen saygının dayandığı kişisel değeri ifade eder.

Madem ki, sadece "mesleki performans" bu ödülün gerekçesi, madem ki kişilik, karakter, rol model olmak, imaj, algı, karşılık geldiği değerler, yaşam tarzı… Dahil değil hiçbiri.

Niye "Yaşam Boyu Onur Ödülü"?

"Yaşam Boyu Başarı Ödülü" verin, olsun bitsin!

***

Hayır bir de hiç anlamadığım bir şey var;

Madem ki, "sanatçıların özel hayatları" ile "mesleki kariyerleri" birbiriyle karıştırılmamalı, tamamen ayrı tutulmalı, biri diğerinin vebali altında bırakılmamalı; Ozan Güven''in ne suçu vardı arkadaş!

Ozan Güven, "başarısız bir aktör" müydü, "yeteneksiz" miydi, "sevenleri" yok muydu ki, sevgilisini dövmesinden sonra bir anda piyasadan siliniverdi?

En yakın, en özel arkadaşları bile Güven''le mesafeli durmak mecburiyeti hissetti; bu medya ve kamuoyu baskısıyla onlara hissettirildi?

Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür!

"Kadına şiddet", bu "sektör"de mesleki açıdan bir "mahsur" oluşturmuyorsa, ki yıllara meydan okuyan Yılmaz Güney kutsamalarından da, İbrahim Tatlıses''in bir kere daha onurlandırıldığı son ödülünden de oluşturmadığı ortada, kimse kusura bakmasın ama tiyatral kabiliyeti Güney''e tur bindirecek düzeydeki Güven''in kariyerini niye hiç ettiniz bir kalemde?

Bir eylem ya suçtur, ya değildir, biri yaptığında mesleki linç sebebi olan şey, diğeri yaptığında nasıl bu kadar kolay, rahat tolere edilebilir?

***

İliklerimize kadar bu riyakârlığın esiri olmuş haldeyiz; bu yüzden mecra, konu ne olursa olsun tecelli eden şey "adalet" olamıyor bir türlü!

GÖKTEN RUS HELİKOPTERİ YAĞARKEN…

Hindistan Genelkurmay Başkanı Bipin Rawat ve eşinin de aralarında bulunduğu 14 kişiyi taşıyan Mi-17V5 tipi askerî helikopter düştü.

Geçenlerde, çoğu albay, yarbay, binbaşı ve yüzbaşı olmak üzere 14 Azerbaycan askerinin şehit olmasıyla sonuçlanan kazada düşen helikopter de Mi-17''ydi.

Mi-17''ler Rus helikopterleri.

Rawat, son dönemde, Rusya''yla S-400 pazarlıklarına karşı "yaptırım tehdidi"nde bulunan ABD''ye yaptığı "bağımsızlık" çıkışlarıyla öne çıkan ve ülkesinde oldukça etkili olan bir isimdi.

Azerbaycan ise, ABD için de önemli olan "Ermenistan" konusunda "Rus çözümü"nü kabul etmişti.

Böyle "çok tesadüflü" işler öteden beri işkillendirir beni.

Hindistan''ın yürüttüğü soruşturmadan "suikast" çıkarsa, Azerbaycan da bu ihtimali daha ciddi şekilde değerlendirir belki.

SORU-YORUM

Meslek hayatlarının önemli bir bölümünü, bir zamanlar "merkez" yahut "ana akım" diye tanımlanan medya kuruluşlarında geçirip de kovulduktan sonra o kuruluşların nasıl da "leş" bir düzen içinde olduğunu haykıran, oradalarda çalışmaya devam eden meslektaşlarını suçlayan bir kadro var ya; ne zaman bir sosyal medya atarlanmalarına denk gelsem sormak istemişimdir hep onlara:

O "leş" düzende, sistemin içinde barınabildiğiniz günlerde hiç mi gazeteci atılmadı o kuruluşlardan, hiç mi haksızlığa uğrayan meslektaşınız olmadı; siz, onlar için işlerinizi, unvanlarınızı, maaşlarınızı bıraktınız mı?

Yazarın Diğer Yazıları