Otobüste ajan, sokakta milis!..
Türkiye alıştı artık, AKP ya da Erdoğan'la ilgili ağzını açan herkes kendini hakim karşısında buluyor...
"Hakaret"i tabi ki savunmuyoruz ama bu ülkenin ana muhalefet partisinin lideri bile Erdoğan'ı her eleştirdiğinde ağır tazminat davalarıyla karşılaşıyorsa, memleketin "korku imparatorluğu"na dönüştüğüne ilişkin yakınmalar haklı bir noktaya geliyor...
Siyasetçilerin birbirleri hakkında dava açmasına alıştık da memleketi her koldan "zapturapt" altına alma stratejisinin büyük huzursuzluklar yarattığı da ortada...
Tek sorun, kadınların toplu taşıma araçlarında kıyafetleri nedeniyle yobazların saldırısına uğraması değil elbette...
Erdoğan'ın muhtarlardan, şüphelileri "ihbar" etmesini istemesinden bu yana, tıpkı şeriat ülkelerinde toplumun arasına sızan ve "kral hazretleri"yle ilgili konuşanları takip eden hafiyeler gibi "ajan"lar ortaya çıktı ki, vay memleketin haline!..
Metroda, otobüslerde ve dolmuşlarda Erdoğan ya da AKP ile ilgili "konuştu diye" polise ihbar edilen çok yurttaş var... Hatta kadınların dolmuşlardaki Erdoğan kavgasını gösteren videoları internette izlenme rekoru kırıyor...
Peki; vatandaşın "tak" diye ihbar ettiği ve polisin de "şak" diye müdahale ettiği vakalara ne demeli?..
Takip et, yakalat!..
Ankara'da yaşanan son "ihbar" vakası toplumsal barış açısından da gerçekten ürkütücü;
Keçiören'den Kızılay'a giderken, otobüste yanındaki kişiyle "Gezi" olayları ve "darbe" ile ilgili sohbet eden M.A. adlı kadın, başka bir yolcunun "ihbar"ı üzerine "Cumhurbaşkanı'na hakaret" ettiği iddiasıyla gözaltına alınmış!..
Meğerse ihbarda bulunan vatandaş, polisi aradıktan sonra gözaltı işlemini yaptırana kadar da M.A'yı hiç üşenmeden takip etmiş ve amacına da ulaşmış...
M.A'nın gözaltında tutulduğu Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne giden CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, "Somut hiçbir delili olmayan iddia için hemen koşturan polis, acaba bir kadın cinayeti ihbar edildiğinde hemen gidiyor mu?.. Gitseydi memlekette kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artış olmazdı. Tüm vatandaşları birbirinin ihbarcısı ve iftiracısı yapma amaçlarını sonunda başardılar" demiş...
Gelelim bu tuhaf vakanın yolaçacağı toplumsal sıkıntılara;
Hiç kuşku yok ki, AKP her açıdan toplumu baskı altına almaya çalışıyor... Ne yazık ki, suskun- tepkisiz toplum yaratılması planına işgüzar "ihbar"cılar da katkı sunuyor... İşte bu durum toplumda paranoya da yaratırken, güvensizliğin yarattığı huzursuzluk iftira ve şiddete kadar ulaşıyor...
Diğer yandan akla şu soru da geliyor; Son dönemde "ihbar" mekanizmasının bu denli seri çalışması acaba toplumu zapturapt altına almak için her alanda gizlice örgütlenmiş bir "ihbarcı milis" yapısıdan mı kaynaklanıyor?..
Çıray'dan SADAT sorusu...
"İhbar" ve "milis" tartışmaları demişken devam edelim...
Erdoğan'ın birkaç gün önce Suriye'deki olayları konuşmak üzere düzenlediği "güvenlik toplantısı"nda MİT Başkanı Hakan Fidan'ın tam da yanında oturan sakallı sivil şahıs medyanın ve siyasetçilerin tepkisini çekti...
Bu kişi irticai faaleyetleri nedeniyle TSK'dan ihraç edilen askerler için dernekler de kuran emekli genaral Adnan Tanrıverdi'den başkası değildi...
Konu Suriye, "PKK" ve "güvenlik" olunca Tanrıverdi'nin orada olması tabi ki büyük şaşkınlık ve kuşku yarattı...
Örneğin; İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray, "PKK'ya karşı yapılan güvenlik toplantısında, 'eyalet sistemi getirilmelidir' diyen SADAT'ın eski başı Adnan Tanrıverdi'nin ne işi var?.. Yoksa perde arkasında bilmediğimiz başka işler mi var" diye sordu...
Çıray'ın dikkat çektiği "eyalet" tartışmasının kökeninde SADAT kurucusu Tanrıverdi'nin şu vahim konuşması bulunuyor;
"Devletin yönetim şekli yeniden düzenlenmelidir?.. Hem Kürtlerin ve diğer etnik grupların özerklik isteklerini kapsayacak hem de devlete aidiyet duygusunu oluşturacak şekilde eyalet sistemi oluşturulmalıdır..."
"Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" derler ya; işte Erdoğan'ın yaptığı güvenlik toplantısının amacıyla kendi "danışman"ının, bu toplantının gerekçelerini yerlebir eden vahim açıklamaları tek kelimeyle çelişkiler skandalıdır...
Özdağ'ın ürkütücü uyarısı!..
Söyler misiniz; PKK'nın Suriye'de "özerlik" adı altında "eyalet" hatta "devlet" kurmasını engellemek için düzenlenen "güvenlik" toplantısında, Türkiye'nin "eyalet"lere bölünmesini isteyen bir zatın ne işi var?..
Türk askerleri PKK'nın "eyalet" planını yıkmak için Afrin'de şehit olurken, Erdoğan'ın "danışman" diye hem de MİT başkanının yanına oturttuğu zat "özerklik" kafasıyla devletin Afrin operasyonu üzerinde derin kuşkular yaratmaz mı?..
Hele de bireysel silahlanma, silahlı eğitim kampları ve "HÖH" adlı milis yapının tepki çektiği, bazı emekli asker derneklerinin ise "darbenin içinde" olduğu iddiasının ayuka çıktığı bir dönemde bu kuşkular herkesin zihnini kemirmez mi?..
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ'ın 29 Haziran 2017'de Odatv'ye yaptığı şu açıklamalar aslında herşeyi anlatıyor:
"Irak ve Suriye'deki parçalanmanın ülkemizi daha ağır şartlar ile karşı karşıya getireceği açık. Bu durum Türkiye'nin güçlü bir askeri yapıya sahip olmasını gerektiriyor. Oysa önce FETÖ'ye Türk ordusunu içeriden çürüttüren Erdoğan, şimdi de TSK'yı, Adnan Tanrıverdi'nin SADAT adlı askeri şirketi aracılığı ile parti silahlı kuvvetleri haline getirmeye çalışıyor. Orduyu partileştirmek, devleti yıkmak anlamına gelecektir."
Destekçileri arasında, ordudan atılmış subayların kurduğu ve bünyelerinde "onbinlerce silahlı eleman" barındıran özel güvenlik şirketlerinin de bulunduğu SADAT ve Tanrıverdi hiç kuşkunuz olmasın "milis" kaygıları sürerken daha çok konuşulacak!!!