1842 yılında doğan Sultan Hamid, 33 yıl tahtta oturdu. 1909'da tahttan indirilen Sultan Hamid 1918'de İstanbul'da vefat etti. II. Abdülhamid'le ilgili "Kızıl Sultan mı Ulu Hakan mı" tartışmaları bugün de bitmiş değil. Ölümünün 100. yıldönümü dolayısıyla II. Abdülhamid hakkında yazılan çok sayıda kitap bugünlerde okurla buluşmakta. Bunlardan biri de değerli araştırmacı tarihçi Osman Selim Kocahanoğlu'nun yayına hazırladığı "Bilinmeyen Abdülhamid" adıyla kapsamlı eser. Dönemin tarihçilerinden Osman Nuri Bey'in "Abdülhamid-i Sâni ve Devri Saltanatı" adıyla 1911 yılında basılan ve iki ciltten oluşan kitabı, şimdi tek kitap halinde sunuluyor.
Kitabın yazarı Osman Nuri Bey (1875-1909), Kırım'dan İstanbul'a göçen bir ailenin çocuğu olarak İstanbul'da doğmuş. Harbiye Mektebini piyade mülazim-i sani rütbesiyle bitirerek Osmanlı ordusuna katılmış. Osman Nuri Bey hem Harbiye Mektebi hem orduya kurmay yetiştiren Erkan-ı Harp sınıflarına Almanca dersleri vermiştir. Osman Nuri Bey'in Meşrutiyetin ilanını sevinçle karşılayan özgürlükçü subaylardan olduğu kendi ifadelerinden anlaşılabilir.
II. Abdülhamid'in ölümünün 100. yıldönümü dolayısıyla kitabı yayına hazırlayan Osman Selim Kocahanoğlu bu önemli eserle ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:
Bu kitabın ilk özelliği, İkinci Meşrutiyetle (23 Temmuz 1908) ortaya çıkan matbuat özgürlüğünü simgelemesidir. Osmanlı toplumu için bir siyasal devrim olan II. Meşrutiyetin ilanı ile 33 yıldır bir mezar kitabesi gibi kenarda duran Kanun-u Esasi yürürlüğe konularak, mutlakiyetten meşruti monarşiye geçilmiştir. Hafiyelik ve sansür kaldırılarak düşünce ve ifade özgürlüğü nefes almış, gazete ve dergi sayısında patlama yaşanmıştır. Eğer meşrutiyet ilan edilmemiş olsaydı, elinizdeki kitabın yayını da olamaz, Abdülhamid ve dönemi rahat eleştirilemezdi.
Amcası Abdülaziz ve ağabeyi V. Murad'ın acı akıbetlerinden sonra sıkıntılı bir ortamda tahta çıkan Abdülhamid ve dönemi, Tanzimattan beri bir ileri iki geri giden Osmanlı modernleşmesinin sosyal ve kültürel zemini için de laboratuvar işlevi görmüştür. En göze batan olay Kanun-u Esasi'nin ilanıyla (23 Aralık 1876) Meclisi Mebusanın açılıp (18 Mart 1877), meşruti monarşiye geçilmesidir. Ancak 93 Harbinin doğurduğu kargaşa yüzünden bu parlamento kısa sürmüş, 13 Şubat 1878'de Meclis kapatılıp tekrar monarşiye dönülmüştür. Yeni Osmanlı ve Jön Türk akımının gelişmesi durdurulamamış, nihayetinde İttihat-Terakki Cemiyeti ve Rumeli'de başlayan eylemlere gelinmiştir. İkinci meşrutiyetin ilanıyla (23 Temmuz 1908) parlamenter döneme yeniden geçilir. Abdülhamid nasıl darbeler ortamında tahta çıkmışsa, 31 Mart isyanı ardından tahtını kaybetmiştir (27 Nisan 1909).
Arşiv vesikaları ve hatıratların ortaya çıkmadığı bir dönemde yazılan bu kitap, Abdülhamid dönemine eleştirel bakışıyla muhafazakar anlayışın reddiyesine uğramış olsa bile, önemli bir kaynak olduğundan kuşku yoktur.
Abdülhamid dönemi (1876-1909), akademik ve popüler nitelikli çok sayıda makale ve monografilere daha sonraki yıllarda konu olmaya başlamış; özellikle milliyetçi o islamcı kesimler Abdülhamid'in şahsı ve dönemine ideolojik ve kutsal bir misyon yüklemiştir.Gıdasını politik beslenmeden alan ve medya olanaklarıyla Osmanlı özlemi yaratma çabası tarihçilik değildir. Halbuki Abdülhamid ve dönemi kuru hamaset ve övünme ötesinde bizatihi tarihin yaşanmışlığıdır. Osmanlı kaftanı giyseniz, üç kıtada nam saldığınızı düşünseniz, mahalle baskılarına maruz kalsanız bile, geçmişi günümüze getiremeyiz, bulunduğunuz noktadan gerilere gidemeyiz, ancak onu anlamlandırıp yorumlayabiliriz. Abdülhamid'in kendisi de dönem siyaseti de hiçbir zaman sütten çıkmış ak kaşık değildir.
Temel Yayınları Tel:(0212) 516 23 52
***
HAFTANIN KİTABI
Kelle koltukta yazıp çizdiler
Selcan Taşçı, Türk basınının usta kalemleriyle yaptığı, "Ne olacak bu memleketin hali?.. Nereye gidiyoruz?.." soruları bağlamında "medya ve gazeteciler üzerindeki baskı" odaklı söyleşilerini "Birini Asacaklar / Darağacındaki Medya" adıyla kitaplaştırdı.
Kitapta söyleşileri bulunan gazetecilerin, yazarların, çizerlerin, televizyoncuların son 15 yıldır yaşadıkları siyasi baskı ortamının ağırlığına rağmen doğru bildiklerini söylemekten geri durmadıklarını vurgulayan Selcan Taşçı, bu kitabıyla bir dönem tarihine not düşme görevini de yerine getirmiş oluyor ve bu isimlerin basınımızda bir dönemin yüz akları olduklarını kaydediyor.
Kitapta söyleşilerine yer verilen fikir ve kalem sahipleri şöyle: Necati Doğru, Rahmi Turan, Emin Çölaşan, Can Ataklı, Rıza Zelyut, Hikmet Bila, Mehmet Faraç, Mesut Yar, Emre Ulaş, Oray Eğin, Cüneyt Ülsever, Abbas Güçlü, Orhan Koloğlu, Ali Sirmen, Mine Kırıkkanat, Ahmet Hakan, Bekir Coşkun, Yalçın Bayer, Levent Kırca
Galeati Yayıncılık Tel:(0539) 669 60 69
***
KOBİ'lerle ilgili her şey
Türkiye'de zaman zaman çeşitli teşvik paketleriyle gündeme gelen KOBİ'ler dün olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır.
Sadece Türkiye'de değil, diğer ülkelerde de KOBİ'lere yönelik adımlar atılmaktadır. Ne var ki meseleye daha çok maddiyat açısından bakılmaktadır.
Oysaki yönetim kaynaklı sorunlar da KOBİ'lerin gelişmesinin önünde engel olarak durmaktadır. Aziz Özkan çalışmada KOBİ'lerin yönetsel sorunlarını kapsamlı bir şekilde inceleyerek çözüm önerileri sunuyor.
Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu metnin akademi dünyasına ufak bir katkısı dahi yazarını amacına ulaştırmış olacaktır.
Nobel Kitap Tel:(0312) 418 20 61
**
Cepheden ve gerisinden savaşa bakış
Birinci Dünya Savaşı'nı anlatan sayısız kitap yazıldı. Bunların çoğu, büyük komutanların cephede yaptıklarını veya siyasilerin cephe gerisinde sürdürdükleri büyük savaşı anlatıyordu. Bize sunulan resim her zaman büyüktü.
İsa Parlak aile hikâyelerinden yola çıkarak kaleme aldığı "Seferberlik" adlı romanında, Trablusgarp ile başlayıp Dumlupınar'da biten on yıllık harplerin resmini bir başka açıdan çekiyor.
İsa Parlak'ın, yalın bir dili, akıcı bir üslubu ile Anadolu insanının bitmeyen çilesini yüreklere işlediğini belirten Osman Gazi Kandemir kitabı; hem roman, hem tarih okumak isteyenlere tavsiye ediyor.
Post Kitap Tel:(0212) 512 70 20
***
KÜTÜPHANEMDEN
Modern devletin olmazsa olmazı
Anayasa, ülkemizde hemen her dönem tartışma konusu olan meseleler arasındadır. Bülent Tanör'ün "Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri" adlı kitabı anayasa ile millet olarak tanışma sürecimizi derli toplu ele alan bir kaynak eser. 1789'dan başlatılan anayasa maceramız 1980 yılına kadar getiriliyor. Kitabın ilk baskısı 1992'de yapılmış. 1998'de Yapı Kredi Yayınları'ndan yapılan 4. baskısı ise 2 bin adet basılmış. Çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu'ndan yola çıkarak Türkiye'de Ulusal Devletin Kuruluşu ve çok partili rejim başlıkları altında anayasal değişme sorunlarına ışık tutan kitabının önsözünde Bülent Tanör şu görüşleri belirtiyor:
"Anayasa ve anayasacılık, Batı kökenli olgu ve kavramlardır. Bunların temelinde hak ve özgürlük talepleri (Siyasal Liberalizm) ile parlamentoculuk (Demokrasi)hareketleri yatar. 18. Yüzyıl sonlarında hemen hemen bütün Avrupa yerel meclisler geleneğini yaşatmış, ulusal parlamentolara geçiş sürecine girmişti. Batı dünyasında bu türden bir devrim yaşanırken, Osmanlı İmparatorluğu nasıl bir değişim içindeydi. Üç kısımdan oluşan bu kitap ilkin bu soruya ışık tutmaya çalışmaktadır: Çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu. Bunu izleyen ikinci kısım, Türkiye'de ulusal devletin kuruluşu konusuna ayrılmıştır. Üçüncü ve sonuncu kısım çok partili rejim dönemine ilişkindir. Kronolojik olarak bu tablo, siyasal yenilenmenin öncülerinden olan III. Selim'in tahta çıktığı yıldan, 1879'dan başlar, bugünkü (1980) anayasal sistemin eşiğine kadar sürer."
(Ahmet Yabuloğlu)