Osmanlıca
Suların durulmasını bekledim. Şimdi yazıyorum. Osmanlıca, Osmanlı Türkçesi teriminin kısaltılmış biçimidir. Osmanlıca elbette başka bir dil değildir; Türkçenin tarihî dönemlerinden birinin adıdır. Konuyu bilen Yağmur Atsız, Murat Bardakçı, Naci Cem Öncel gibi yazarlar Osmanlıcanın, Türkçeden ayrı bir dil olmadığını yazmışlarsa da meseleyi bir de Türkoloji terimleriyle açıklamak gerekir.
Osmanlıca/Osmanlı Türkçesi bir Türkoloji terimidir ve bu terim Türkçenin tarihî bir dönemi için kullanılır. Türkistan ve İdil-Ural bölgelerinde kullanılan “Kuzey-Doğu Türkçesi”ne karşılık Anadolu, Azerbaycan ve Balkanlar’da kullanılan Türk diline “Batı Türkçesi” denir. Batı Türkçesi de üç döneme ayrılır: Eski Oğuz (Anadolu) Türkçesi, Osmanlı Türkçesi, Çağdaş Türkiye Türkçesi. Osmanlı Türkçesi, 15. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başları arasında kullanılan Türkçedir. 1911’de Selanik’te başlayan dilde sadeleşme hareketinin başarıya ulaşmasıyla, daha 1920’lere gelmeden Çağdaş Türkiye Türkçesi dönemine geçilmiştir. Dilimiz için Osmanlıca, Osmanlı lisanı gibi ifadeler 1850’lerde Ahmet Cevdet Paşa tarafından ortaya atılmıştır. Daha önce Türkler, kendi dillerine hep Türkçe/Türkî (Türkçe) demişlerdir. Sadece Hayriye-i Nâbî’den bir örnek vereyim: Tab’ın eylerse eğer şi’re heves / Sana mânîsini fehm etmek pes / “Türkî” de Nef’î ile Bâkî’ye bak / Gayrı dîvanları da et mülhak.
Fuzuli, Baki, Nabi, Nedim, Evliya Çelebi, Şinasi, Namık Kemal, Tevfik Fikret eserlerini Osmanlı Türkçesiyle yazmışlardır. Bu şair ve yazarlar ve daha başkaları, Cumhuriyet’in başından beri liselerde okutulmaktadır. Demek ki Osmanlı Türkçesi liselerde zaten vardır. 1930’larda, 40’larda, 50’lerde, 60’larda hepimiz Hürriyet Kasidesi’ni okumadık mı? Hepimiz Namık Kemal’in “Muîni zâlimin dünyada erbâb-ı denâettir / Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten” beytini öğrenmedik mi? Zalimlerin yardımcısı olan alçakları gördükçe “insafsız avcıya hizmetten zevk alan köpektir” demedik mi?
Hâl böyle olunca... Liselere Osmanlıca dersi konulması ne demek oluyor? Zaten var olan bir şey tekrar konur mu? Kastedilen, Osmanlı Türkçesi döneminde kullanılan yazıdır. Dil başka, yazı başkadır. İranlılar bugün de Arap asıllı bir yazı kullanıyorlar ama Farsça, Arapçadan bambaşka bir dildir. Bugün kullandığımız yazı da Latin asıllıdır ama bu yazıyla yazdığımız kitaplar Latince değildir. Vaktiyle Arap asıllı alfabeyle yazdığımız eserler de Arapça veya başka bir dille değil Türkçe yazılmıştı.
Osmanlı dönemi yazısının öğretilmesi için liselere seçmeli ders elbette konabilir. Ancak her şeyden önce ortaokul ve liselerde bir şeyler öğretmeye karar verilmelidir. Türkçe, edebiyat, tarih, coğrafya, felsefe, matematik, fizik, kimya, biyoloji öğretmeye karar verilmelidir. Mevcutlar doğru dürüst öğretilmezken yeni derslerin ihdasından bahsetmek maskaralıktır.
Ancaak... Ancak safalak olmaya lüzum yoktur. Bunların her adımında Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in topluma kazandırdığı değerleri yok etme hedefi vardır. Bir takım insanların saflığı yüzünden bugünlere gelinmiştir. Sol kökenli liberaller aldatıldıklarını çok geç anlamışlardır ve onların saflığı yüzünden bunlar hayli mesafe almıştır. Nice insan da kültürel haklar denilerek aldatılmıştır ve aldana aldana gelinen nokta, iktidar ile terörist başı ve Kandil arasındaki müzakerelerdir. Şimdi de tarihlerine bağlı, atalarının yazısını öğrenmek isteyenler aldanıyorlar. Niyet filan okumuyoruz; yapılanları ve söylenenleri dikkatle takip etmek kâfidir. “İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan bakın, 25.01.2014’te Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti töreninde nasıl konuşmuştur: “Bütün kitaplarımız yakılsa, bütün kalemlerimiz kırılsa, bütün harflerimiz çalınsa da...”
Demek ki neymiş?... Bütün harflerimiz çalınmış imiş... Hâlâ bizi niyet okumakla mı suçluyorsunuz? Evet, safalak olmaya lüzum yoktur. Aldandığınızı anladığınız zaman çok şey kaybetmiş olacaksınız.