Osmanlı kim siz kim?
Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye (Osmanlı Yüce Devleti), Türk tarihinin zirvesidir.
Milattan önceki Asya Hunlarından Uygur Kağanlığı'nın sona erdiği 840 tarihine kadar Türk devletinin merkezi Orhun vadisi idi. O çağlarda Türk devleti, Çin Denizi ve Kingan Dağları'ndan Aral ve Ceyhun'a dek uzanan geniş bir coğrafyaya hükmediyordu.
840'ta Türk devlet merkezi Kâşgar-Balasagun bölgesine kaydı. Karahanlı hakanı Satuk Buğra 940'larda, olağanüstü bir uzak görüşlülükle Müslüman oldu ve Türklerin önünü açtı. Müslüman olmak, o dönemin medeni dünyasına açılmak demekti.
Selçuklu Oğuz Türkleri 1040'ta Horasan ve İran, 1050-1071'de Azerbaycan ve Anadolu'yu Türklere açtı. Türkler artık Ön Asya'nın da hâkimi idiler.
12. yüzyılda Saltuklular, Mengüçekliler, Artuklular ve Danişmendliler Türk'ü, Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'ya yerleştirdiler; Anadolu Selçukluları Anadolu'da tutunmamızı, Karadeniz ve Akdeniz'e, Ege'ye açılmamızı sağladı.
13. ve 14. asırlarda beyliklerle Anadolu'nun her karış toprağını Türk yaptık.
Osmanlı Yüce Devleti bu tarihî çizginin sonucudur. Beylik, Marmara'da kurulup serpilmiş, 14. asrın ikinci yarısında Balkanlarda genişleyerek bir Balkan devleti hâline gelmiş; 15. asrın üçüncü çeyreğinde Fatih'le dünyanın bir numaralı gücü olmuş; 16. asrın başlarında Yavuz'la Anadolu birliğini de sağlamış ve 1774'teki Küçük Kaynarca'ya kadar dünyanın en büyük gücü olarak kalmıştır.
1299'da Söğüt'te kurulup 1389'da Kosova'ya ulaşan Osmanlı'nın gücü ile kendi topraklarını teröristlerin elinden kurtarmaya çalışanları karşılaştırmak ancak bir mizah konusu olabilir.
Osmanlı daha 2. Murat döneminde bir şehir medeniyeti yaratmıştı. 2. Murat, devrin büyük şair ve bilim adamlarını toplamış, Edirne'deki saray âdeta bir şairler meclisi, bir bilim akademisi hâline gelmişti. Fatih böyle bir sarayda yetişti. Arapça ve Farsça yanında Rumca ve Latinceyi bu muhit içinde öğrendi. Ata yadigârı diye Uygur yazısını da öğrenmiş ve bu yazıyla bir ferman bile yazmıştı.
2. Murat ve Fatih devrinde yazılan tarihler Osmanlı hanedanını Kayı boyu üzerinden Oğuz Kağan'a bağlıyordu. 2. Murat, Fatih, Yavuz gibi hükümdarlar Oğuz Han neslinden gelmiş olmakla iftihar ediyorlardı.
1700'lerin başındaki Lale Devri, Osmanlı şehir medeniyetinin en karakteristik dönemidir. Kendilerine Yeni Osmanlıcı diyenler, Nedim'in şiirlerindeki "dünyadan kâm alma" teminden ve Sâdâbad eğlencelerinden ne kadar zevk alırlar, bilmem.
1800'lerden itibaren yüzlerini Batı'ya çevirenler de Osmanlı padişahlarıdır. Mühendishaneleri, Harbiye, Tıbbiye, Mülkiye ve Hukuk mekteplerini kuranlar onlardır. İlk kıyafet inkılabını yapan 2. Mahmud'dur. Abdülmecid piyano çalıyordu ve Dolmabahçe'de bir saray tiyatrosu kurdurmuştu. Abdülaziz'in, Klasik Batı Müziği besteleri vardır. Abdülhamid, Batı müziği ve piyano dersleri almış, Yıldız'da bir saray tiyatrosu kurdurmuştu. Burada sık sık konserler verdirmiş, operalar oynatmış, kendisi de bunları izlemiştir. Medreselere karşı Batı tarzı eğitim kurumlarını en çok yaygınlaştıran da Abdülhamid'dir. Meşrutiyet ve Cumhuriyet devrinin aydın ve subayları bu okullardan yetişmiştir.
Varoş kültüründen kurtulamayanların, varoşlardaki yaşayış tarzını topluma egemen kılmaya çalışanların Yeni Osmanlılık iddiası boş ve saçma bir iddiadır. Medeniyet, medine kelimesinden gelir; medine de "şehir" demektir. Medeniyet de "şehirlilik" anlamına gelmektedir. Henüz şehirleşememiş olanların Osmanlı sevdası ters bir özentiden başka bir şey değildir.
Evet "ters bir özenti". Osmanlı, Selçuklu'ya özenmedi, onun ilerisini hedefledi; geriye değil ileriye yöneldi. Bu sebeple de cihan devleti oldu. Osmanlı'nın yarattığı medeniyetten dahi habersiz olarak ona özenmek... Varoş kültürünü; işlenmemiş, incelmemiş bir yaşayış tarzını Osmanlı zannetmek...
Osmanlı kim, siz kim? Tahtaların üzerinde bağırıp çağırmakla Fatih mi olacağınızı sanıyorsunuz? Siz olsa olsa maket Osmanlıcısı olursunuz.