Osmanlı çökerken istihbarat savaşları

Osmanlı çökerken  istihbarat savaşları

Prof. Dr. Mim Kemâl Öke, "Saraydaki Casus" kitabıyla gündemdeki "Payitaht: Abdülhamid" dizisinin önemli bir karakteri Arminius Vambery'nin gerçek tarihteki rolü ve etkilerini belgelerle gözler önüne seriyor. "İngiltere hesabına ajanlık, İngiltere'de II. Abdülhamid'in sözcülüğü, Taymis ile Boğaziçi arasında arabuluculuk, Siyonizm namına Filistin'de Musevi Kolonizasyonunun propagandacılığı bir araya getirilince ortaya en hayalperest tarihî macera filmini bile gölgede bırakacak bir senaryo çıkıyor" diye özetlediği kitabı hakkında Mim Kemâl Öke şu değerlendirmede bulunuyor:

Profesör Arminius Vambery: Doğumu 1831 ya da 1832 (tam olarak bilinmiyor);  ölümü: 1913. Musevi asıllı bu Türkoloğun bir insan hayatına sığdırdığı kimlikleri; seyyah, kâşif, derviş, öğretim üyesi, yazar, devletlerarası arabulucu, casus.. Bu süreçte yüklendiği misyonlar ise Orta Asya'da Türkoloji araştırmaları yapmak, Osmanlı Padişahı nezdinde İngiltere hesabına ajanlık, İngiltere'de II. Abdülhamit'in sözcülüğü, Taymis ile Boğaziçi arasında arabuluculuk, Siyonizm namına Filistin'de Musevi Kolonizasyonunun propagandacılığı.. Bütün bunlar Vambery'nin hayatını mercek altına almamız için fazlasıyla gerekçe oluşturuyor.

Biz, Profesör Vambery ile İngiliz Devlet Arşivinde (Public Record Office) araştırma yaparken tanışma imkânını bulduk. Göz gezdirdiğimiz dosyalar bu ünlü bilim adamının bugüne kadar bilinmeyen bir yüzünü bize tanıtacaktı. Yine aynı incelememizi Türk ve İsrail belgelerini tarayarak sürdürürken, bu sefer elimize geçen bazı kayıtların bize Profesör Vambery'nin hayatından başka renkli boyutlar kazandırdığını gördük.

Böylece topladığımız günyüzü görmeyen materyalin çekiciliği ile Profesör Vambery'yi ayrı bir çalışma konusu yapmaktan kendimizi alamadık

"Saraydaki Casus" isimli bu çalışmamız, yayınlandığı andan itibaren okuyucularımızdan büyük ilgi gördü. Bilgim dışında sayısız baskıları yapıldı, takip edemedim.

Millet olarak galiba biz komplo teorileriyle örülü casusluk öykülerini seviyoruz. Ne var ki, bu senaryoları, "spekülatif tarih" diye küçümsemek de doğru değil. Daha sonraları hem benim arkadaşlarımla yaptığımız ve İrfan Yayıncılık tarafından neşredilen "Kutsal Topraklarda Casuslar Savaşı" adlı inceleme, hem de yabancı dillerde giderek artan istihbarat/dış politika ilişkisini işleyen eserler (Meselâ Peter Hopkirk'ün yine Türkiye'de tutulan "Büyük Oyun"u) belki de "resmi" demeseniz de, "yazılmayan tarih"in yanısıra bir de "derin tarih"in olduğunu hatırlatır gibiydi. Ve bu aysbergin altı da, su üstündeki buz parçasının şeklini de mi belirliyordu?

Histografide gelinen nokta, bu faktörün artık "evham" veya "kayıtdışı" tarih olarak gözardı edilemeyeceğine işarat etmektedir.

Eser, bu itibarla, kendi mazimiz açısından Ortadoğu'da olsun, Turan'da olsun; casuslar savaşının ne denli belirleyici olduğuna dikkat çeken bir belgesel olma özelliğini herhalde taşımaktadır.

İrfan Yayıncılık Tel:(0212) 518 38 66

***

HAFTANIN KİTABI
 

Türk birliğini kuran kağan

Konusu ve kahramanları eski Türk tarihine dayanan başarılı romanlara bir yenisini de Halil Kanargı ekledi. Eftalya Yayınları'ndan okurla buluşan yeni romanı "Gökbörü"de Halil Kanargı İlteriş Kutlug Kağan ekseninde tarihin derinliklerine bir yolculuk yaptırıyor.

Hasta yatağında dahi, "Taş kırılır, tunç erir ama Türklük ebedidir. Ben ölürüm, oğullarım izimden yürür. Onlar sana emanet Tonyukuk. Oğlum Bilge Tigin'in kağan olmasını sağla. Gökbörülerim. Göktürklerim. Bu topraklar Türk yurdu. Bu topraklar bizim. Bu topraklar torunlarımızın. Bu adi ömrümüz onlara feda olsun" diyebilen İlteriş Kutlug Kağan; özgürlüğü arayan, yeni devlet kurmak için çalışan ve Çin Hanlığının sürgün ettiği Türkleri esaretten kurtaran, bir avuç ölümü göze almış yiğitle başladığı özgürlük savaşının sonunda yeni Türk Devleti'ni kuran kağandır.

Devletin temeli olan orduyu ve siyaset ilkelerini oluşturduktan sonra Türk coğrafyasında yaşayan Türk boylarını birleştirerek Türk Birliğini sağladı. Devlet düzeni kurulduktan sonra "İlteriş" unvanını aldı.

Eftalya Yayınları Tel:(0212) 506 13 84

***

KÜTÜPHANEMDEN
 

Amerikalı gözüyle romancılığımız

Şu Okyanus ötesinde yaşayanlar gerçekten garip insanlar. Havasından mı suyundan mı, yoksa yetişme ve yetiştirilme tarzlarından mı bilinmez; kendileri dışındakini merak tutkuları aşırı gelişmiş oluyor. Tabii, meraklı olmak anormal değil ama bunun ölçüsü yadırganacak düzeyi aşınca dikkat çekiyor ve kendisi merak konusu oluyor. Ben de elime Amerikalı Robert P. Finn'in "Türk Romanı" adlı kitabı geçince oldukça meraklandım. Amerika nere, Türkiye nere... "Bir Amerikalı'ya Türk Romanı'nı araştırtan saik ne olabilir?" diye aklımdan geçirdim. Sonra Finn'in özgeçmişine göz attım. New York doğumlu Finn 1967'de üniversiteyi bitirmiş. Ardından Ortadoğu üzerine master yapmış. İlk defa 1976'da burslu olarak Türkiye'ye gelip İstanbul'da Türk Edebiyatı ve Osmanlı Tarihi çalışmalarını tamamlamış. Daha sonra ABD Dışişleri'ne giren Finn'in bakanlık görevlisi olarak İstanbul, Ankara ve İzmir günleri başlamış. Türk romanı üzerine çalışmaları halen sürdüğü belirtilen yazar Agora Kitaplığı'ndan 2003 yılında 2. baskısını yapan kitabında 1872-100 İlk Dönem Türk Romanı'nı yakın takibe alıyor. Finn, sözkonusu dönemde kaleme alınmış kurmaca metinleri çözümlediği bu çalışmasında Türk romanının doğuşunun da bir portresini çiziyor. Şemsettin Sami ve Ahmet Mithat Efendi'nin ilk romancılar olarak ele alındığı kitapta, ilk usta olarak takdim edilen Halit Ziya Uşaklıgil'in eserleri üzerinde de geniş biçimde duruluyor. Kitap, konuyla ilgili araştırma yapacaklara kılavuz niteliğinde çok zengin bir kaynakça ile noktalanıyor.          

                                                                                                     (Ahmet Yabuloğlu)