Osmaniye yavaş ölüm kampı!

İçinde sivil kalmamış bir Ayn el-Arap’la ilgili ‘Kobani direnişi’ masallarını her gün dinleyen toplumun neredeyse tamamı Türkiye’deki kamplarda yaşayan Suriyeli Türkmenlerin dramından habersiz...
Dokuz bin Türkmen sivilin kaldığı Osmaniye’deki kampın adı ‘ölüm kampı’na çıkmak üzere... Çadırlar eski, fizikî şartlar son derece kötü... Etraf çöp dağlarından geçilmiyor... Sefalet diz boyu... Türkiye’de kökü kazınmış şark çıbanı ve tüberküloz gibi hastalıklar yayılıyor... Bebek ölümlerinin utancı onlara değil, bize düşüyor...
İki yıl önceki Hatay’da sıkıntılarını basın toplantısıyla aktaran Bayır Bucak Türkmenlerinin yetkilisi, Bab-ı Amr’da katledilenlerin neden Türkmen kimliğiyle medyada yer almadığından dertleniyor, ‘can vatan-anavatan’ gözüyle baktıkları Türkiye’deki medyanın ilgisizliğine anlam veremiyordu...
Diğer kamplara nazaran Osmaniye’de Türkmenlerin kaldığı kampın sefaleti onları haklı olarak üzmüştü... Dillerinden şunlar dökülmüştü: “Dün Osmaniye’de kurulan kampı ziyarete gittik. Kampın etrafından bir nehir geçiyor. Nehrin etrafında tavuk çiftlikleri var ve bunların suyu nehire verilmiş. İnanılmaz pis kokular var. Diğer kamplara gidiyoruz, adamların televizyonları, buzdolapları var, her yerden yardım geliyor. Bizim buzdolaplarımız yok, çocuklarımızın ilaçları bozuluyor...”
Nereden bilsinler bizim medyanın karakterini? Bir ümitle yalvarmışlardı: “Aylardır Türkmen bölgeleri gece gündüz vuruluyor... Lütfen acil olarak bunları dünyaya duyurun...”
Bilemezlerdi elbette ’Kobani’ haberi yapmaktan Türkmen dramına el uzatmaya vakti olmayan medyanın, onların gönüllerinde yaşattıkları Türkiye medyası olmadığını!.. Dertleriyle baş başa kaldılar, aradan iki yıl geçti, artık Osmaniye’deki kampın şartları düzelmek şöyle dursun, ‘Osmaniye yavaş ölüm kampı’ benzetmeleri yapılır hâle geldi...
Mesele sadece fizikî şartlarda da değil... Çok ciddi bir güven bunalımı oluşmuş... Gelen yardım malzemelerine el konulduğuna ve kamp içindeki marketlerde parayla satıldığına inanıyorlar... İmkânsızlık, kampın önünü her sabah ‘ucuz işçi pazarı’na dönüştürüyor...
En büyük problem ise kampa dışarıdan girişler... Gelen anne baba da olsa ziyarete izin verilmiyor... Eli silah tutan erkeklerin önemli bir kısmı cephede... Zaman zaman ailelerini görmeye geldiklerinde büyük sıkıntılar yaşıyorlar... Ayyuka çıkan problemler dolayısıyla cephedeki Türkmen’in aklı Osmaniye ve Hatay kamplarında...
Başbakanlık, mülki idare ve kamp sorumluları, Türkmenlerin anavatan bildikleri Osmaniye ve Hatay kamplarında yaşadıkları dramdan dolayı vebal altındadırlar... Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk kardeşlerine olan bağlılıkları dolayısıyla, isyanları boğazlarında düğümlenen bu kardeşlerimiz patlamak üzere ve kamuoyu konudan habersiz vaziyette...
Diğer kamplara göre ayrıcalık talep eden yok... Zaten sayıları diğerlerine göre çok az... Efendilikten ve bu topraklara olan sadâkatinden dolayı seslerini yükseltmiyorlar diye, onlara âdeta ‘negatif ayrımcılık’ uygulamak kimsenin haddine olmamalıdır...
Eğer Malatya’daki Türkmen kampında bir sıkıntı yokken, Osmaniye’de dram yaşanıyorsa, bunun arkasındaki sorumlular deşifre edilmeli ve görevden alınmalıdır... Kendi tabirleriyle, Osmaniye terminaline yürüme mesafesinde yaşanıyorsa her şey ve kardeşlerinin vicdanına sığınmış Türkmen’in sessiz çığlığı kulaklarımızı delmiyorsa, bizde de suç var demektir...
“Hep dışlandık, hep dışlandık. Keşke Türkiye bizim tanıdığımız gibi olsaydı” sitemi yüzkaramız olsun... Son sözü Ayhan Eralp’in paylaştığı Baki Tosun dizelerine bırakalım: Cihan dilsiz cihan sağır/ Yüküm cihandan da ağır/ Yürekten bir kere çağır/ Bak sinende vuranım ben..

Yazarın Diğer Yazıları