Orta Doğu'dan "galip" çıkılmaz!
Tarih göstermiştir ki sancılı Orta Doğu coğrafyasında "kalıcı barış" ve "galip" kalmak bir türlü gerçekleşmiyor.
Sadece coğrafi değil, siyasi olarak da gizemini koruyan, pek çok meçhullerin, karmakarışık ilişkilerin, sorunların, dostlukların, ihanetlerin, çatışmaların hüküm sürdüğü Orta Doğu; her şeye rağmen cazibesinin yanı sıra dehşetini de sürdürüyor.
Bütün "ateşkes"lere rağmen tarih boyu, silahların susmadığı, kalıcı barışın sağlanamadığı bölgenin "petrol" zenginliği, zaten çekim merkezi oluyor.
Böylesine sosyal, tarihsel, ekonomik, stratejik konuma sahip Orta Doğu aynı zamanda bir "bataklığı" andırıyor.
Sanki, pimi çekilmiş bombalar, Mağrip'ten Maşrik'a kadar "patlama" anını bekliyor.
Daha önceleri de belirtildiği üzere; öldüren de "Allahuekber" diyor, ölen de "Allahuekber" diye haykırıyor.
Üstelik, Orta Doğu topraklarını bütün Peygamberlerin şereflendirmesine rağmen, bir türlü huzur ve sükun asırlardır sağlanamıyor.
Yeni fotoğraf...
Orta Doğu'nun coğrafyası da karmakarışık bir görünüm sergiliyor.
Artık, dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu'da, tarihi bir "trajedi" kendini bir kez daha gösteriyor.
Yüce Allah'ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, "barış" ve "huzur"u sağlamak üzere, Orta Doğu'dan çıktığı düşünülürse, ne "derin" bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.
Asırlardır; savaşlar, çatışmalar, isyanlar ve istilalar Orta Doğu'nun adeta hamurunu oluşturuyor.
Bir yanda; ABD'nin "geleneksel" yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası...
Diğer yanda; Rusya'nın havadan ve denizden bir "ahtapot" gibi sardığı Suriye, Irak ve hatta Türkiye'ye karşı tehditleri
Üç parçaya ayrılması hedeflenen Irak'ta bitip tükenmeyen suikastlar...
Öbür yanda; İran ve dostlarından, yıllardır korkan, çekinen ve belki de, bu yüzden saldırgan, katı ve istilacı, ABD'nin himayesinde bir ülke İsrail...
Beri yanda; kime dost, kime düşman olacağına bir türlü karar veremeyen, çoğu kez ABD'nin dost saymadığı ülkelerle, başı derde sokulmak istenen "dengesiz" Türkiye...
Bir yanda da; İran'ın katı Şii baskısından, tehditlerinden korkan başta Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Körfez Ülkeleri...
Dengeli davranışına rağmen "tereddüt" ve çoğu zaman "telaş" içindeki Ürdün...
Çeşitli güçlerin ve istihbaratların zaman zaman çarpıştığı Lübnan...
Bu arada; yaşadığı "Arap Baharı"nın yakıcı sıcağından kurtulamayan ve şimdi de yeni bir ihtilal gibi facia ile karşı karşıya bırakılan Mısır...
Tabii ki için için yanan ve karışık güçlerin "iktidar" için çarpıştığı Suriye...
Taşların hâlâ yerine oturmadığı, huzurun sağlanamadığı Libya...
Kaçtığı kargaşadan bir türlü kurtulamayan Tunus...
Her an yeniden patlamak üzere beklenen Sudan'a kadar da uzanmak gerekiyor.
Zincirin yeni halkası
Zincire yeni eklenen ve tam bir kargaşanın devam ettiği Yemen...
Bütün "bu flu" yani belirsiz görüntüler, Orta Doğu'nun yeni fotoğrafı sayılıyor.
İşte, böylesine bir fırtınalar içine, Rusya'nın yanı sıra Çin'in de girmesi mümkün olduğuna göre, fotoğrafın "netliğini" tartışmak ve endişe duymak icap ediyor.
Aslında, bütün gelişmeler, petrol daha doğrusu enerji ve yollarının güven altına alınmasının anlamı çıkıyor.
Ancak, "mezhep ayrılıkları" veya "mezhep çatışmaları"nı da unutmamak gerekiyor.
Dengelerin her an değiştiği bir Orta Doğu'da, sürekli "galip" gelmek imkânsızlaşıyor.
Her ne kadar; bir İran-İsrail füzeler savaşı senaryosu artık ortada dolaşıyorsa da asıl tehlikenin bu ülkelerden kaynaklanabileceği hafızalardan silinmiyor.
Zaten, "GBOP"nin temelinde, bir yanda (çok yanlış bir değerlendirmeyle) "ılımlı İslam" icadı, diğer yanda İsrail'in mevcudiyetini korumak ve kollamak, Körfez ülkelerini, İran'ın şerrinden arındırmak bu arada da enerji ve yollarını güven altına alma gibi bir misyon yatıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, Orta Doğu'da "zafer" kazanmak yerine huzuru sağlamak daha insani bir görünüm arz ediyor.