I. Dünya Savaşı’nın ardından çözümlenemeyen sorunlarından biri de Hatay meselesiydi. Türkiye, Hatay'ı anavatana katmak için büyük çaba gösterdi. Üstelik Hatay savaşla değil, tamamen diplomatik başarı ile yeniden anavatana dahil edildi.
ATATÜRK HASTALIĞINA ALDIRMADAN TÖRENE GİTTİ: GÖZDAĞI VERDİ
Hatay sorununu çözmeye kararlı olan Atatürk, hastalığının ilerlemesine aldırmadan Mersin ve Adana'ya gitti. Türk askerinin resmigeçit törenlerini yerinde izledi. Amacı, Suriye ve Fransa'ya gözdağı vermekti. Nitekim Atatürk'ün bu hamlesi kısa sürede işe yaradı. Fransa, Hatay'a kendi valisi yerine bir Türk vali atayarak iyi niyet gösterisi yaptı. Sonraki aşamada Türkiye ile Fransa tekrar masaya oturdu. Yapılan anlaşma neticesinde Hatay'ın toprak bütünlüğü ve siyasi statüsünün ortak şekilde korunmasına karar verildi. Bu şekilde 5 Temmuz 1938''de Türk askeri Hatay'a girdi. Bu, tarihi bir dönüm noktası demekti.
ATATÜRK HATAY İÇİN NE DEDİ?
Gedik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi Bölümü’nden Öğretim Üyesi Dr. Orhan Çekiç ile yaptığı Atatürk röportajı sosyal medyada yeniden gündem oldu. Çekiç, röportajda Atatürk’ün hasta olduğu zamanı anlatırken gözyaşlarına boğulmuştu. O anlar yeniden gündeme geldi.
Dr. Orhan Çekiç, Mustafa Kemal Atatürk’e dair anlattığı anılar şu şekilde:
"Neden Atatürk oturamaz hale gelene kadar Savarona'daydı? Kendi isteğiyle. Niye istedi? 'Hatay olmadan dönmem' dedi. Bir lider düşünün, Fransa'yı düşünün, o yılları düşünün. 15 senedir 'hayır' diyen bir Fransa'yı. 56 günde Savarona'da sedyenin üzerinde yatarken dize getirdi. Hatay'ı kurtardı. Sonra 'çocuklar şimdi beni kurtarabilirsiniz' dedi. 'Paşam nasıl taşıyacağız' dediler. 'O kadar geciktik ki 20 gündür gidelim diyoruz, o zaman oturabiliyordunuz. Şimdi oturamıyorsunuz bile.' Atatürk de 'çalışanları sokun kamaralarına kimse görmesin bir prova yapalım' dedi. 4 kişi kanepeyi omuzladılar, ortasına oturamadı çünkü 42 kiloya düşmüştü, kemik yığınıydı, kemikleri batıyordu, canı yanıyordu, uzattılar.
Savarona ortasında bir döndüler. Savarona'dan bir motora geçmeleri lazım, çünkü Savarona Dolmabahçe'ye yanaşamıyor, deniz sığ, o yüzden bir motorla taşımaları lazım, sorun da oydu zaten.
Önde doktorlar, yanında Hasan Rıza Soyalp genel sekreteri, Salih Bozok bir tarafında, Kılıç Ali bir tarafında, özenle indirmeye çalışıyorlar ama canı çok yanıyordu.
Hafiften hıçkırıklar başladı ve hıçkırıklar doktorlardan başladı. Bu esnada kendisinin donanmaya kattığı 2 denizaltı Saldıray ve Yıldıray, Savarona’nın altındaydılar.
"O HALDE MEHMETÇİĞE GÖRÜNMEK İSTEMİYORDU"
Bütün Dolmabahçe'nin ışıkları söndürülmüştü, zifiri karanlıkta girecekti, çünkü o halde Mehmetçiğe görünmek istemiyordu. Bunun için ışıkları söndürmek adına birinin atılması gerekiyordu, Hasan Rıza Soyalp ışıkları söndürdü, Mehmetçik bahaneyle uzaklaştırıldı.
"ÖYLE BİR 'SAĞ OL' PATLADI Kİ; KEŞKE SAĞ OLABİLSEYDİ"
Fakat o 2 denizaltının bütün mürettebatı güverteye çıkmışlar esas duruştaydılar, onları gördü elini kaldırdı 'Allahaısmarladık.' dedi. Öyle bir 'Sağ ol' patladı ki; Keşke sağ olabilseydi… Dolayısıyla kendi subaylarına son bakışıdır bu."