Ordu kazanırken millet kaybediyor!

Türk Ordusu Kore’den Kıbrıs ve bir asimetrik savaş olan PKK ile mücadeleye kadar girdiği her savaşı kazanıyor ve fakat millet olarak Türk milleti tarihin en büyük mağlubiyetlerinden birinin eşiğine gelmiş dayanmış bulunuyor.
Bu çok acı ve çok tehlikeli bir gelişmedir ve belki de Türk tarihinde bir “ilk” tir.
Çünkü her milletin ordusu gibi Türk milletinin ordusu da pek çok savaşta mağlup olmuş amma Türk milleti hiç mağlup olmamış, millet olarak hiç mağlup olmadığı için de Türk milleti tarih sahnesinde hep var ve hep önemli olmuştur.
Çünkü bir millet mağlup oldu mu ordusunun kazandığı zaferler de anlamsızlaşır. Amma millet zafere inandı, zafere kilitlendi mi, ordusu kaybetse de bu pek fazla bir önem taşımaz. Tabii ideal olan milletle ordunun aynı anda zafer kazanmasıdır.
Ne demek istediğimizi daha iyi anlatabilmek için Tarih’e şöyle bir uzanmakta fayda var. Meselâ İkinci Cihan Harbi’nde dört milyon vatandaşını kaybeden Almanya, Müttefikler tarafından işgal edilmekle kalmadı, “Doğu” ve “Batı” diye ikiye bölündü. Bütün yerleşim birimleri milyonlarca ton bomba ile âdeta bir çakıl yığını haline geldi. Ne yiyecek ekmek kaldı ne çalışacak iş. Üstelik bilginler işgal güçleri tarafından SSCB ve Amerika’ya götürüldü. Sanayisi denetim altına alındı. Evet, Alman ordusu kesin bir mağlubiyete uğratılmıştı. Ama millet mağlubiyeti kabul etmedi, yani Almanlığını muhafaza etti, kısa sürede Avrupa’nın lokomotifi oldu, savaştan zaferle çıkan İngiltere’nin korkulu rüyası haline geldi ve bugün artık “Doğu” ve “Batı” diye iki Almanya değil, tek Almanya var.
Aynı şey Japonlar için de geçerliydi. Savaşta 2 milyon insanını kaybeden, iki atom bombası yiyen, ordusu yenildiği için işgal edilen Japonya perişandı, aç açık kalmıştı amma millet olarak, “Ben yenildim, demek ki bende bir yanlışlık ve zaferin sahiplerinde bir üstünlük var!” diyerek Japonluğundan vazgeçmedi, yani ordusu yenilse de millet yenilmedi, yenilmediği için de bugünkü Japonya doğdu.
Ya Yahudi milleti ve İsrail devleti?
Yahudiler Filistin’den uzakta ve dünyanın dört bir yanına dağılmış olarak 2 bin yıl geçirdiler. Üstelik bulundukları pek çok ülkede horlandılar, katliamlara tabi tutuldular. Evet, askerî fiziksel olarak yenilmişlerdi amma millet olarak yenilmediler, yani, “Cephede kaybettik, demek ki bizde bir eksiklik kazananlarda bir üstünlük var, öyleyse Yahudiliğimizden vazgeçelim, kültür ve din olarak bizi yenenlerden olalım” demeyip aksine daha bir Millet oldular zafere kilitlenerek bir yandan bulundukları ülkenin en kilit noktalarına sızdılar diğer yandan 2 bin yıl sonra sürüldükleri topraklara geri döndüler, devlet ve ordularına kavuştular.
Gelelim Türkiye’nin bugünkü durumuna.
Türkiye bugün yönetenlerin ve aydınlarının eliyle kendine ait bütün değerleri çöpe atıyor, teknolojik üstünlüğe sahip diye ötekilerin Ortaçağ’a ait değerlerini bir bir hayatının bir parçası haline getiriyor, işte “milletlin mağlubiyeti” budur. “Benden adam olmaz” diyerek Haçlı/Siyon karması bir kültürü, “Çağdaş uygarlık düzeyi” diye hayat tarzı haline getiriyor. Üstelik, bunu Alman, Japon ve Yahudiler gibi mağlupken değil, galipken yapıyor.
Mağlubiyetten sonra Almanlar ve Japonlar ve iki bin yıllık sürgün döneminde Yahudiler biz Türklerin şu anda yapıyor olduğunu yapmış olsalardı bugün ne Japonya Japonya olurdu ne Almanya Almanya ve bugün Ortadoğu’da ne İsrail diye bir devlet kurulabilir, ne yeryüzünde Yahudi diye bir ırk kalırdı.
İşte Ordu kazanırken milletin kaybetmesi budur.
Öyleyse artık okuyucumuzun, “Yılbaşını nerede geçireceksin?” sorusunu cevaplayabiliriz.
Erersek, elbette ki geçen yıl geçirdiğimiz yerde..
Yani, seccademizde..
Tövbe ve gözyaşları içerisinde..
Haçlılaşmamak, Yahudileşmemek için..

Yazarın Diğer Yazıları