Operasyonlar, İmralı görüşmeleri ve arka planı
Yaklaşık on yıldır TSK ve ordu mensuplarına karşı büyük bir karalama kampanyası yürütülmüştür. Bitmek tükenmek bilmeyen suçlamalar, ardı arkası kesilmeyen iddialar, isnatlarla TSK mensupları karşı karşıya kalmıştır. Sürek avı şeklinde yürütülen operasyonlar, ucu açık tutuklamalar, Silahlı Kuvvet mensuplarını yorgun ve yılgın hale getirmiştir. Suçlamalar süreç içinde failler ve fiillerden kuruma yönelmiştir. İktidar beş yıldır da “askeri vesayetle mücadele ediyorum” adı altında Türk Silahlı Kuvvetleriyle mücadele etmiştir.
Yalnızca askere karşı asimetrik psikolojik harekâtı yönetmek için yayın hayatına sokulan gazete ve dergiler olmuştur. Basının kiralık kalemleri, Barzani şirketlerinin sponsorluğunda yapılan televizyon programları, var gücüyle TSK’nın itibarını infaz etmişlerdir.
TSK, siyaset ve medya mensuplarınca çete, mafya ve suç örgütü olarak nitelenir olmuştur.
TSK’ya karşı yürütülen asimetrik psikolojik savaşta asker, kaderiyle baş başa bırakılmıştır.
Süreç içerisinde Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, terörist suçlamasıyla tutuklanacak, bir diğer Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanları istifa etmek zorunda kalacaktır. Genelkurmay Başkanlarından İsmail Hakkı Karadayı gözaltına alınıp sonra da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılacaktır. Ergenekon operasyonu, Balyoz, Casusluk vb. suçlamalarla yapılan operasyonda, -28 Şubat tutuklamaları hariç- 1056 subay/general ve amiral tutuklanmıştır.
Tutuklamalar ve yargılamalar bilinçli olarak yıllara yayılmış, herkesin başına her an her şey gelebilir duygusu yaratılmaya çalışılmıştır.
Son olarak Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner istifa edenler listesinde yerini alacaktır. Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner, “Arkadaşlarımız birer birer hapse atılıyor elimizden hiçbir şey gelmiyor, gelmediği gibi bir de biz buna yardım ediyoruz” diyerek istifa etmiştir.
Türk Deniz Kuvvetleri’nde bulunan 50 amiralden yarısı tasfiye edilmiştir. Donanmanın en güçlü savaş gemilerinin komutan ya da komodorları da tutuklanmıştır. Türk Hava Kuvvetlerinin, seçkin savaş uçağı pilotları yaygın bir biçimde görevlerinden istifa etmek için adeta kuyruğa girmişlerdir. Süreç içinde t oplumun en çok güvendiği kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri komutanları, “terörist” suçlaması ile cezaevine kapatılmış. Türk Donanması’ndaki gemilerin amiral kaptanları da devre dışı bırakılmıştır.
Tutuklu amirallerden Cem Gürdeniz “Deniz Kuvvetleri’nin mensubu amiral, subay ve astsubayların tek suçu Deniz Kuvvetleri’ni 90’lı yıllardan sonra tek kelime ile kuantum sıçraması yaptıran üretken ve yaratıcı değerler arasında bulunmalarıdır” demiştir. Bu tutuklama ve suçlamaların verdiği mesajı Cem Gürdeniz şöyle açıklamıştır: “Akdeniz’de, Ege’de ve Karadeniz’de ulusal çıkarlarınızı, Avrupa Atlantik çıkarlarına üstün tutacak ulusal bir donanma varlığına girişmeyiniz, sonunuz hapishane olur.” Yalnız Deniz Kuvvetleri’nde değil, silahlı kuvvetlerin tamamında seçkin ve birinci sınıf subaylar, uygun iddialar üretilerek operasyona tabi tutulmuşlardır.
Dahası var; içeri tıkılan subaylardan birisi, şizofreni tedavisinde çığır açan bir buluşun sahibidir. O içeri atılınca TÜBİTAK “Milli İlaç Projesi” ni durdurdu. Milli gemi projesinin komuta kademesinde çalışan ne kadar subay varsa onlar da içeri alındı. Böylece MİLGEM Projesi de rafa kalkmış oldu. Bütün bu gelişmeler, Genelkurmay Başkanı’na terörist muamelesi yapılmasını doğallaştırmış “dağdaki terörist için” gözyaşı döken, eli kanlı elebaşı Öcalan’ı “barış havarisi” ilan edenleri ortaya çıkarmıştır.
Gelinen aşamada Başbakan, Genelkurmay Başkanı’yla haftalık olağan görüşme yaparken, devlet de İmralı’daki caniyle haftalık rutin görüşmeler yapar hale gelmiştir. Türk kavramını anayasadan çıkarmak, Türkiye’nin milli mukavemetini kırmak, İmralı açılımına yapmak ve Öcalan’ı devletleştirmek için bunların yapılması gerekiyordu. Yapıldı.