Operasyon için operasyon
Önce biri binbaşı olmak üzere on bir askerin ve bir korucunun PKK’lılar tarafından şehid edildikleri haberi geldi. On bir asker de yaralı durumdaydı.
On üç askerimizin şehid düşmelerinin üzerinden daha bir ay bile geçmemişken gelen bu haber, yüreklerimizi bir kere daha dağladı.
Tabii ki şehidlerin ana-babaları, varsa eşleri ve çocuklarıyla beraber ağladıysa bizim gibi, sizin gibi düşünenler, bizim gibi, sizin gibi hissedenler ağladı.
Burası, onar onar açık artırmaya çıkarılmış rakamlarla 26, 36, 46 etnik kimliğin yaşadığı, Türklere de bunlardan biri olmak şerefinin bahşedildiği (!), “bir merkezden yönetilmesi zor” (!), nüfusu 80 milyona yaklaşmış, 783 bin kilometrekarelik koca bir ülke.
Üstelik, “nazar değmesin” diye dua etmemiz ve Başbakan’a dokunmayı ibadet saymamız gereken (!) bir demokrasi (?) ile yönetiliyoruz ve herkes, hased içinde olanlara “kem gözlere şiş” diye beddua etmezse nankörlük etmiş olacağı fikir ve vicdan özgürlüğüne (?) sahip.
Öyle olduğu içindir ki, kimilerine göre şehidler için ah-vah etmek, sadece Fransa’ya karşı değil, Amerika’ya, İngiltere’ye ve İsrail’e karşı da ayıp oluyor; çünkü onlara sorarsanız “çoook güzel şeyler” oluyor!
Derken, artık “Türk medyası” demek şurada kalsın “Türkiyeli medya” demekte bile zorlandığımız mâlûm televizyon ve radyolardan “24 adet uçak Kuzey Irak’taki PKK hedeflerini vurmak üzere havalandı” meâlinde haberler verilmeye başlandı.
Acaba uçakların havalandığını bize mi haber veriyorlardı, PKK’lılara mı?
Demek ki uçaklar hedeflerini vurduktan sonra bunun haberini verselerdi, kendilerine yüklenmiş olan “görevi” yapmamış, aldıkları parayı hak etmemiş olacaklardı.
Zâten yaptıkları işin global literatürdeki adı da “jurnalizm” veya “jurnalcilik” değil mi?
Kendilerinin “amiral” unvanını verdikleri jurnalciler de yıllar yılı “Ordu Güneydoğu’da hareketli” türünden haberlerle o işin liderliğini yapmıştı.
Kaldı ki onlara fazla kızmaya da gerek yok. Seneler önce, Suriye’de yerleşmiş durumdaki PKK liderine yönelik olarak hazırlanan yok etme operasyonunu o zamanın önemli partilerinden birinin genel başkanı dolaylı yoldan haber yollayarak akamete uğratmamış mıydı?
O kadar geri gitmeye de lüzum yok. Son operasyon öncesindeki günlerde ve saatlerde Başbakan tarafından yapılan konuşmaları duymadınız mı, okumadınız mı?
-Ramazan’ın hatırına bekliyoruz. Ramazan’dan sonra barışın miladı çok farklı olacaktır!
-Ramazan sabrımız da kalmadı!..
Arkadaş, sabrının kalmadığını lâf olarak bize söyleyeceğine, fiilî olarak Kandil’dekilere göstersen, sonra bize dönüp “sabrımız kalmamıştı” desen olmaz mı?
Olmaaaz! Niye olmaz? “Hikmet-i hükûmet” diye bir şey var efendim...
İyi de, sen öyle davrandıktan sonra o operasyon milletin beklediği sonucu verir mi? Tabii ki vermez. Nitekim bu yazının yazıldığı ana kadar terör örgütünün çok sayıda uçaksavar bataryasının vurulduğunu yani -müstehak oldukları sıfatı kullanacak olsak hukuken başımızı ağrıtabilecek- birilerinin “stratejik müttefik” olmakla övündükleri ABD’nin fiilen egemenliği altında bulunan Kuzey Irak’ta ordumuzun son olarak girdiği 2008 Şubat’ından beri PKK’nın iyice palazlandığını, çok sayıda uçaksavar silahına sahip olduğunu öğrenmiş olduk, fakat örgütün militan kaybına uğrayıp uğramadığı konusunda bir bilgi yoktu. Olsa da onca çığırtkanlıktan sonra sayının fazla olması mümkün değildi; örgütün belirli-dağınık yerlere diktiği nöbetçilerden başka kimi bulacaktınız ki?
O halde bu operasyon niye yapıldı? İki hafta önce yazdık; İran-Suriye ittifakının bir halkasını kırmak maksadıyla, Ramazan sonrasında Suriye’ye yapılması kuvvetle muhtemel görülen harekât öncesinde iktidarın arkasındaki siyâsî-psikolojik toplum desteğini artırmak için.
Sayfalarda köşe, ekranlarda koltuk verilen “liboşların-natoşların son zamanlardaki yorumlarına dikkat edin; önemsedikleri çevreleri nasıl etkilemeye çalışıyorlar...
“Ramazan sabrı” gibi lâflarla kolayca tavlanabilen ferâsetsiz tipler ise zâten çantada keklik; acaba onlar ne düşünür diye düşünen bile yok!