Oooo çok sert...
Bir dönemin televizyon fenomeni Yalan Dünya dizisindeki Emir karakteriyle dilimize pelesenk olduğu gibi değil; futbol maçı anlatan spikerinin, agresif futbolcunun rakibini "etkisiz hala getirmek(!)" üzere yaptığı hamle karşısında bir anda ses tonunu yükselterek haykırması gibi:
- Ooooğğvvv çok sert!
***
TBMM'de, 15 Temmuz gecesi girişilen ihaneti araştırmak üzere kurulan komisyonda verilen ifadeler ve onlara geliştirilen tepkiler tam da bunu andırıyor ilk bakışta;
İlkinde kimin hangi takımın formasıyla, yahut kimin giydiği formaya rağmen kimin hesabına mücadele ettiğini tam olarak bilemediğimiz bir maçın "rövanş"ı oynanıyor sanki!
Ve biz, kenardan gelen sürpriz "oyuncular"ın atağa kalkarken kırıp döktüklerine bakıp hâlâ şaşırabiliyoruz günde birkaç defa:
- Oooooğğğvvvv çok sert!
***
Misal, düne kadar adını bir "Hükümetten Genelkurmay Başkanına destek" veya "Genelkurmay Başkanı'ndan hükümete destek" manşetlerinde, bir de -aslen yine günün şartlarında hükümete destek olan- "kasaptaki ete soğan doğramama" polemiğiyle duyduğumuz emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün, "FETÖ" olduğu iddia edilen yapıyla ilgili olarak, özetle "Ben anladım, ben fark ettim, ben biliyordum, hükümeti uyardım ama bir şey yapmadılar" diye ifade vermesi "oooğğğvvvv çok sert(!)" dedirtmedi mi?
***
Peki ya Binali Yıldırım'ın kontrası:
- Özkök biliyordu da Ergenekon'da, Balyoz'da ne yapmış buna karşı? Darbe girişimlerine karşı hangi eylemleri yapmış?
Ve öyle bir şut çekiyor ki Yıldırım, doksandan girip ağları yırtıyor top tabiri caizse:
- Fetullah Gülen'e Nazlı Ilıcak soruyor, "Hocam askeriyenin baskıları ne zaman bitecek?" 'Özkök Genelkurmay Başkanı olunca bitecek' diye cevap veriyor Gülen...
***
Peki ne demek bu!
Bu maçın bir hakemi yok mu!
***
Biz bugüne kadar "kandırıldılar", "aldatıldılar" biliyorduk.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, AKP iktidarıyla mesai arkadaşlığı yapmış eski Genelkurmay Başkanı "AKP'ye söyledik gereğini yapmadı" diyor yani AKP'nin şimdi terör örgütü olduğunu iddia ettiği yapının işlediği suçlara "bile-isteye" göz yumduğunu fırsat verdiğini iddia ediyorsa, bu "kusurlu hareket"e karşılık gelen yaptırımı uygulaması gereken kurumlar harekete geçti mi bu ifade üzerine?
Yahut...
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı "Gülen'in beklediği Genelkurmay Başkanı'ydı" imasıyla işaret ettiği "şike"nin peşine düşmesi gereken kurumlar?
Harekete geçtiler mi?
***
Yumruklar değil önyargılar konuştu
-------
Bu yazıyı yazarken İstanbul Barosu Genel Kurulu'nu kimin kazandığı belli değildi; ama kimin kaybettiği ortada:
İlki, kendilerine "Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar" deyip de Baro Başkanı'nın "özgürlüğü" geçtim "konuşma hakkı"nı gasp edenler kamu vicdanında hezimete uğradılar!
Genel Kurul'da bütün diğer gruplar gibi bu grubun temsilcisi de "konuşma hakkı"nı kullanmayacak olsa, bu imkânı bulunmasa yahut gasp edilmiş olsa, bir başkasının kürsüsünü "işgal" yoluyla protestoları anlaşılırdı belki. Ve fakat kendi konuşmalarında rahatlıkla ifade edebilecekleri düşüncelerini toplantıyı provoke etmek için kullanmak da neyin nesi!
İkincisi, bu kalkışma üzerinden "milliyetçileri" hedef alıp, hedef gösterip, aslen dil, din, mezhep, ırk eksenli tarafgirliklerden arındırılmış olması gereken "hukuk alanı"nda tam da bu tarafgirlikler ekseninde bir kutuplaştırmaya çalışanlar.
İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu, Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu'nun "Tahir Elçi şovu!" sonrasında çıkan kavgada "gruplarının hiçbir ferdinin yer almadığını" açıkladığı ve düzeltme talep ettiği halde, olayın ertesi günü yani oy kullanma işleminin yapıldığı dün hâlâ "İMAG üyesi grubun kavgasında yumruklar konuştu" haberleri vermeye devam etmek bu "kutuplaştırmaya" hizmet değil mi?
Sonra da "nasıl oldu da toplum böyle karpuz gibi ikiye bölündü";
Böyle işte, önyargı tutsakları pervasızca dildikleri için!
***
GÜNÜN ADAMI
----
Alkışlar memleketin olağanüstü koşullarında "başıma ne gelir" diye korkmadan "daha ne gelecek" diyerek çoğumuzun dilimizin ucundakini haykırma cesareti gösteren Aziz Yıldırım'a.
Haklı;
"FETÖ'yle 17-25 Aralık'tan önce ilişkisi olanlardan da hesap sorulmalı!"
***
Şeyh Sait açılımını niye yaptınız
------
İlker Başbuğ tek cümlede özetledi:
"Musul'u kaybetmemizin ana nedeni, 1925'te İngilizlerin kışkırtmasıyla 'din elden gidiyor' diye devlete isyan eden Şeyh Sait ve yandaşlarıydı..."
Bugün Musul'da hem masada hem sahada olmamız gerektiğini savunanlar -ki hakkımız- bu gerçeğe rağmen neden Şeyh Sait ve yandaşlarına iade-i itibar açılımı yaptı?
"Dün öyle bugün böyle" siyasetinin neresine güvenip de geleceğe dair ümitleneceğiz!