Öncelikle gazeteciliğin onuru!

Zaman zaman yaşanan yanlışlıklar; gaflar ve en önemlisi “kamplaşma” , medya dünyasının ister istemez büyüteç altına alınmasına neden oluyor.
Yaşanan olayların odak noktasını; bu sorunlar yumağının belki de en dramatiğini “insan”a yapılmayan yatırım oluşturuyor.
Gelecek endişesi; gerçekten de, bugün gerek fikir, gerek teknik ve beden işçileri, “gelecek” endişesiyle “tevekkül” içinde yaşayışlarını sürdürüyor.
Dört veya beş grup arasında sıkışıp kalan medya mensuplarının, gün geçtikçe işsizliğe doğru yürüdüklerini de görüp kabul etmek gerekiyor.
Üstelik; medya mensuplarına tanınan imkan ve hakların, çeşitli yöntemlerle kemirildiği gerçeği de karşımıza çıkıyor.
Medya dünyasındaki kamplaşmanın tahribatı ise daha büyük görünüyor.
Tabii ki ayrı ayrı gözlüklerin ve mantalitenin, yorumların ve değerlendirmelerin “aynı” olması beklenmiyor.
Ne var ki bazı olaylar ve gelişmeler, sanki “matematiksel” değerler taşıyor.
Yani belirli işlemleri keyfe göre yapmak, “yanlış” sonuçlar çıkarıyor.
Çıkan “yanlış” sonuçların etkileri ise, güncel tahribatını yaparken, yıllarca da etkisini sürdürüyor.
Güncel ve gerçek haberler unutulup kurgu yazılar baş tacı edilirken, bundan en çok okuyucu ve ülkemiz zarar görüyor.
Çoğu yanlış istihbarat, bilgisizlik veya art niyet yüzünden, görüşler ve yorumlar birbirini adeta yalanlıyor.
Özellikle basında yer alan haber ve yorumların çoğu “yanlı” görüşleri kapsıyor.
Gerek birey, gerek basın ve gerek devlet olarak ne kadar “acı” olsa da, gerçekleri “olduğu gibi” kabullenmek, fakat bundan “ders” çıkarmak, erdemliliği çağrıştırıyor.
Unutmamalıdır ki, her şeyden önce, gazetecilik “objektiflik” istiyor.
Sonra, “fıkra” daha doğrusu “yorum” ile “haber”i de birbirine karıştırmamak, önde gelen kurallar arasında yer alıyor.
Gerçekten de, gazeteciye düşen görev, olayları, gelişmeleri “olduğu gibi” aktarmaktan öteye gitmiyor.
Bu arada, bilinen, daha önce dile getirilen ve çoğu resmen doğrulanmayan bilgileri “temcit pilavı” gibi ısıtıp ısıtıp gazeteye taşımanın “meslek” ve “okuyucu” platformunda hiçbir “müspet” etkisi olmadığı da, defalarca ispatlanmış bulunuyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, eskimeyen bir deyimle, “Haber kutsal, yorum hürdür” prensibinden uzaklaşılmaması önem arz ediyor.
... Ve unutulmamalıdır ki gazetecilik, dürüstlük, objektiflik isteyen “farklı” bir meslek olma onurunu daima taşıyor.
Ne var ki bu “onur”la, özellikle güç sahiplerinin oynamaması, en demokratik ilkelerin başında geldiğinin de unutulmaması gerekiyor.
Her şeyden önce, mesleğimizin onuru başta geliyor.
Bunu da korumak, hatta bütün baskılara, şiddete rağmen korumak önce bizlere düşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları