Önce ekmekler bozuldu, ya sonra?..
Geçmiş yıllarda, Cumhuriyet gazetesini bir bir yanlarını FETÖ'ya, bir yanlarını PKK'lı avukat ortaklarına yaslayarak ele geçiren kinci cumhuriyetçi, ajanlaşmış liboşların en büyük icraatı Atatürkçü yazarları bir yandan sansürleyerek, bir yandan da alçakça iftiralarla tazminatsız olarak işten atmaktı...
Kripto FETÖ'culuğun Silivri'ye sürüklediği o zavallıların insanlık dışı eylemlerinden biri de, gazete için verdiği 50 yıllık mücadeye rağmen Oktay Akbal gibi bir yazarı hasta yatağında işten çıkarmaktı...
İşte 2010'lu yıllarda FETÖ'nun gazetesi ile aynı manşetleri atmaktan utanmayan o iftiracı güruh, asırlık bir gazetenin itibarını darbelerken, Türk hikayeciliğinin usta kalemi Oktay Akbal'ın ilk öykü kitabına "Önce Ekmekler Bozuldu" adını vermesinin üzerinden 65 yıl geçmişti...
1946'da yayımlanan o kitap İkinci Dünya Savaşı'nın atmosferinde, İstanbul'da yoksul ve sıradan portrelerin hayat mücadelesini anlatırken, aynı zamanda insanlık dersleri de veriyordu...
Oktay Akbal anılarında, o ilk kitabını1946 yılında, annesinin sattığı Tophane’deki bir evin parasıyla kendisinin bastırdığını ve bin beş yüz kitabı altmış kuruştan kendisinin dağıttığını anlatmıştı...
Akbal, tıpkı "Garipler Sokağı" ve "Suçumuz İnsan Olmak" romanlarında olduğu gibi, çarpıcı öyküler içeren ilk kitabında "Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey" derken yaşamın tadının giderek bozulduğunu ve insanların çektiği eziyetin de giderek yükseleceğine dikkat çekmişti...
76 YIL SONRA YAŞAMIN TADI...
"Önce Ekmekler Bozuldu" adlı kitabın yayınlanmasının üzerinden 76 yıl geçti...
Türk edebiyatının usta ismi Akbal, bugün neredeyse her insanın, "her şeyin tadı kaçtı" diyerek yakındığı bir dünyanın, (aslında 76 yıl öncesinden itibaren) önce ekmekten başlayarak bozulduğuna dikkat çekmişti...
"Önce Ekmekler Bozuldu" yaşamdaki erozyonla ilgili bir saptamadır da belli ki...
Hani "Et kokarsa tuz, tuz kokarsa ne" sorusu var ya; işte ekmeğin tadı da kaçınca, dünyanın tadının- tuzunun yok olacağı da geliyor akıllara...
Çünkü Türk toplumunun da bir numaralı besin kaynağı ekmek...
Bozulsa da, bayatlasa da, zamlansa da, giderek ulaşılamazsa da, insanımızın sofrasının direğidir ekmek...
Baksanıza; İstanbul'un bazı ilçelerinde 8 liradan satılmaya başlanan ekmek de tıpkı şeker gibi doktorların uzak durulmasını istediği besinlerin başında geliyor...
Oysa çok eskilerde, fırınlardan çıkarken kokusu yüz metreden duyulan ekmeklerin sadece ezeli tadının kaybolması değil, ekmek uğruna verilen mücadelenin ne kadar ağırlaştığı da, Türkiye gibi ülkelerde her geçen gün çok daha ezici biçimde hissediliyor...
Neler bozulmadı ki ekmeğin bozulmasından sonra?..
Çünkü sadece şansı-torpili varsa iş bulanların, geçim sıkıntısıyla debelenip durduğu bir ülke değil Türkiye...
Milyonlarca işsiz ve en az yarısı üniversite mezunu olan gençlerin ekmek arama çabaları yaşamın tadını- tuzunu, hayatın ta başından itibaren yok edince, insanüstü bir koşuşturma helak ediyor çaresizleri...
Çünkü "ekmek aslanın ağzında" olduğu için de, tadını hissetmenin giderek zorlaştığı bir ülke haline geliyor Türkiye...
Velhasıl, sadece ekmek değil, her geçen gün insanı ayakta tutan neredeyse her şeyin tadı giderek bozuluyor...
İşte 1 ABD dolarının 26, 1 euro'nun ise 29 liraya dayandığı bir ülkede; kilosu 400 liradan kıyma satılınca, peynirin kilosu 200 liraya ulaşınca, bir koli yumurta 70 lirayı aşınca, "ekmeğin tadı olsa ne olur- olmasa ne olur" dedirtiyor bu hayat insana...
SİYASET- MEDYA, KİRLİLİK VE BAYRAM...
Konu bir hikaye kitabının 76 yıl önce dikkat çektiği ekmeğin bozulması değil sadece...
Bir de helal ekmek parası uğruna alın teri dökenler varken, bir yandan da ekmeği bahane ederek satılanların- alçaklaşanların dünyası haline geldi Türkiye...
İşte siyasette, toplumun güvendiği dağlara yağan karlar ideolojik balçığa dönüşmüş!..
Sağcılık bozulmuş, dincilik bozulmuş, solculuk bozulmuş, Atatürkçülük iddiası bozulmuş, devrimcilik sahteleşmiş...
Solcu geçinenler, dinci geçinen siyasetin yolsuzluklarını dayanak alarak, "herkes yapıyor" gibi bir ikiyüzlülükte çırpınırken, ne yazık ki Türkiye'ye umut olması gereken CHP bile rayından çıkarak bozuldu...
Ana muhalefette ezeli hezimetlere rağmen koltuk kavgasına girişenler tabanla didişmekten ve milleti umutsuzluğa sevk etmekten kaçınmıyorlar ki, umudun da tadı iyice bozuldu...
İşte siyasetten beslenen medya alanındaki kokuşmuşluk da ne kalemde tat bıraktı, ne de gazetecilikte...
Oktay Akbal ve Uğur Mumcu gibi yazarların sonrasında, medyaya itibar kaybettiren bozulma ise daha da utanç verici...
Bölücülük, gericilik, FETÖ'culuk, PKK'cılık, Türk ve Türkiye düşmanlığı; basın özgürlüğünden söz ederken televizyonlarında gazetecilere ambargo uygulayan dönekler, işbirlikçiler ve kiralıklar için kirli bir arenaya dönüşmüş...
Evet; 76 yıl önce bir öykü kitabına başlık olan saptamaya da bakılırsa, "Önce Ekmekler Bozuldu..."
İşte bugün "Kurban Bayramı..."
Ekmeğin, suyun, besinlerin, havanın, denizin, ormanların, en çok da insan ilişkilerinin olabildiğince kirlendiği bu dünyada, o eski bayramların tadı kaldı mı sizce?..
Heyhat!.. İnsanların coşkuyla- sevinçle birbirine sarılacakları, acıları-sıkıntıları bir nebze olsun unutabilecekleri "Bayram" gibi muhteşem bir geleneğin bile tadı bozulunca, geriye ne kalır sizce?..
Başta ekmek olmak üzere, her şeyin tadının geri geleceği umuduyla, Kurban Bayramınızı yürekten kutluyorum...