Önce ahlak çöktü, sonra binalar!..
Siyasetçiler istedikleri kadar depremin kahredici sonuçlarını "kader"e bağlasınlar ama, Maraş''taki felaketin ardından ortaya çıkan imar ihanetleri, binalardan önce ahlakın çöktüğünün de en belirgin kanıtı...
Hiç kuşkusuz tarih, felaketler ve onların sonuçları açısından da Türkiye''de tekerrür ediyor...
1999 depreminde yaşananların 23 yıl sonra Maraş''ta sadece yıkılan binalar ve can kayıpları açısından değil, imar skandalları bakımından da tekrarlanması bunun çok net kanıtı...
İşte, İstanbul''da binlerce konut yapan müteahhit Ali Ağaoğlu, yıllar önceki bir televizyon konuşmasında, inşaatları hangi malzemelerden yaptıklarını itiraf ederken çarpıcı bir örnek vermişti... Demişti ki Ağaoğlu;
"O dönem inşaatlarda herkes deniz kumu kullandı... Ne yapacaktık ithal mi edecektik?.. Malzeme buydu... Yıkama, eleme tesisi yoktu... Tatilde Gebze''ye 6 saatte gidemiyorsun. Depremde ne İstanbul''a yardım gelebilir ne de İstanbul dışına çıkılabilinir..."
Ağaoğlu''nun, İstanbul''da olası depremin sonuçlarıyla ilgili deşifresi ise daha ürkütücüydü... Şöyle demişti Ağaoğlu; "İstanbul''daki binaların durumu, Van''daki yıkılan binalardan daha kötü olur."
Türkiye''nin ünlü müteahhitlerinden birinin hem 1999 öncesindeki inşaat rezaletleri, hem de kötü malzemelerin sıklıkla kullanıldığı İstanbul''da olası bir depremle ilgili ürkütücü açıklamalarını neden anımsattığımızın herkes farkında...
İşte bu yüzden soru da nettir; 1999''da (Veli Göçer''in evlerinin göçmesi gibi) imar rezaletlerinden sonra yapı sektörü çok daha ahlaklı mı davrandı acaba?.. Ne yazık ki değil...
İSTANBUL, İMAR, RÜŞVET!..
Maraş''taki iki büyük depremin ardından resmî açıklamalara göre 44 binden fazla yurttaş yaşamını yitirmişken ve "Madem 140 bin bina çöktü, her binada 1 kişi ölse, 140 bin can kaybı etmez mi" soruları kafa karıştırırken, çöken binalarla ilgili sadece proje-denetim rezaletleri enkaz altında kalmadı!..
Maraş, Hatay ve çevresindeki enkazlarda yapılan incelemelerde, yapı rezaletleri sayfa sayfa medyaya yansıyor;
Dokunur dokunmaz darmadağın olan tuğlalar, kolonlarda çıkan çam kozalakları ve yapı sektöründe kullanılabilecek en ucuz malzemeler lüks konutları beton mezarlara dönüştürürken, "deprem değil, bina öldürür" şeklindeki saptama bir başka gerçeği de ortaya çıkarıyor;
"Sadece doğa ve bina değil, ahlaksızlık da öldürüyor!.."
Evet; Maraş ve çevresinde olan oldu... AFAD ile Kızılay''daki sıkıntılar, devletin bölgeye tam olarak hâkim olamadığı tartışmaları stadyumlarda sloganlara da yansırken ve altında ceset olup olmadığı bilinmeyen binalarda enkaz kaldırma çalışmaları yürek yaralarken; bir taraftan da yeni binaların (altında dükkan olmayacak biçimde), zemini sağlam yerlere, 4 katlı inşa edileceği öne sürülüyor...
Ancak 6 Şubat felaketi sadece yaşandığı bölgede değil, yıllardır deprem endişesinin bitmediği İstanbul''da da hem yapı malzemeleri, hem imar durumları ve hem de gelecek kaygıları açısından farklı biçimde yankılanıyor...
İşte Türkiye''nin en büyük metropolünde; sadece doğanın yol açacağı olası bir felaket değil, denetimsizlik, ihanet, rüşvet çarkında utanç verici bir yapılaşmanın neden durdurulamadığı ve bu yüzden önümüzdeki süreçte neler yaşanabileceği de tartışılıyor...
Yer bilimciler İstanbul''da olası bir deprem konusunda hemfikir...
En az 600 bin binanın riskli, 150 bininin acil yıkılması konusunda tespitler de var...
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, "İstanbul''da 90 bin ağır hasarlı binadan söz ediyoruz. Bunları dayanıklı hale getirmenin faturası 360 milyar lirayı aşabilmektedir" diyerek depremle ilgili önlemlerin ne kadar büyük maliyetli olduğuna dikkat çekmişti...
Ancak İstanbul''da felakete adeta zemin hazırlayan başka utanmazlıklar da durmuyor...
ÇİMENTODA DENETİM REZALETİ!..
Maraş deprem bölgesinde 2000''den sonra dikilen yapıların yüzde 20-25''inin, yetkin mühendislerce yapılmadığı için yıkıldığına dikkat çeken Prof. Ahmet Ercan, deprem bölgesinde kilometrekareye 25 yapı ile 125 kişinin düştüğünü ve 44 bin kişi öldüğünü belirtirken, yoğunluk ve sonuçları açısından konuyu İstanbul''a getirdi...
Ercan sosyal medya hesabından şunları yazdı; "İstanbul''da km²''ye 340 yapı, 3000 kişi düşüyor. Böyle bir dar alana tıkıştırılan çok sayıda yapı, çok yoğun kişinin güvenli barındırılması olası mı?.."
İstanbul''daki tek sorunun riskli binalar, yapı ve insan yoğunluğu olmadığı da açık...
Uzmanların özellikle çimento ile ilgili yaptığı açıklamalar ve bu konudaki denetimsizlik İstanbul''daki tehlikenin her gün daha fazla arttığına dikkat çekiyor...
İşte Yapı Ve Zemin Laboratuvarları Derneği Başkanı Yavuz Poyraz''ın medyaya yansıyan açıklamalarına bakılırsa, İstanbul''da hazır beton mikserlerinden alınan örneklerin yüzde 40''ı standardın altında...
Ancak Poyraz''a göre daha büyük rezalet de var!.. Çünkü mikserlerden örnek alındıktan sonra beton inşaatlara dökülüyor, ancak örneklerin test sonucu en erken 28 gün sonra alınabiliyor!!!
Peki, beton örneği riskli çıkarsa ne oluyor?.. Ne yazık ki kalitesiz çimento saptanan yerlerin yıkım oranı yüzde birde kalıyormuş!!!
Şimdi yazıya neden, "Önce ahlak çöktü, sonra binalar" başlığını attığımız anlaşıldı mı?..
Halen 40-50 katlı yapılara ruhsat verilen bir şehirde; (hele de Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu''nun mühürlediği inşattan kendine daire alması gibi) Bakırköy, Bağcılar, Güngören, Çekmeköy, Beylikdüzü, Esenyurt, Kadıköy, Ataşehir ve Esenler''deki imar rezaletleri, kaçak yapılaşma durmazken, vah İstanbul vah demek neye yarar acaba?..
Söyler misiniz; Maraş depreminde de denetimsizlik, rüşvet, ihanet çarkı facialara yol açmışken, "zihin"lerde ahlak olmayınca, "zemin" ne yapsın, kolon ne yapsın, beton ne yapsın?..