“Ölümü öldürmek için amiral yapın”

Bu haftanın ilk “sizden gelen” yazısı Prof. Türkkaya Ataöv’den... Ataöv’ün Maya Dergisi için kaleme aldığı satırları gazeteci Müyesser Yıldız paylaştı.

“Kumpas şehidi” Albay Murat Özenalp haksızlık ve hukuksuzluk eliyle katledilmemiş olsaydı Tuğamiral ve bu yıl da Tümamiral olacaktı. Prof. Ataöv bu rütbelerin devletin Özenalp’e borcu olduğuna dikkat çekiyor ve şöyle diyor:

“(...) Kurmay Albay Murat Özenalp’in daha yapacak, başaracak çok şeyi vardı. Onu yitiren yalnız ailesi de değil. Eşsiz Atatürk’ün kılavuzları ‘bilim’ ve ‘vatan’dı. Ama bilim ‘yobaz masalı’, vatan da onun-bunun ‘çıkar’ı değildir. Oyun yazarlarının devlerinden Ibsen, ‘Peer Gynt’deki bir karakterine şunu söyletir: ‘Kişinin ilk görevi nedir? Yanıt basit: Kendi olmak.’ Bizlerin kılavuzu ilim ve vatandır. Murat Albay gibilerinin görev anlayışı seçim nutuklarında gırtlağı patlatmak değil, fısıltı gibi alçak gönüllülük, ama Cumhuriyet, insanlık, uygarlık ve görev çizgilerinden sapmamaktır. Ülkemizin gerçek sermayesi yenen paralar değil, bu insanlarımızdır. Aymazlara gelince: Halkımızın aklı ereni onlar için ‘imam feneri zındığı’ der.

(...) Amiral Nelson’un Trafalgar’dan sonra ünlü bir sözü var: ‘Görevimi yaptım; o kadar!’ Nelson’un heykeli bu nedenle başkent Londra’nın Trafalgar Alanı’nın ortasındaki upuzun sütunun üstünde yükselir. Amiral, tüm yapılara yukarıdan bakar. Ve en aşığıda dört köşede tunçtan birer koca arslan. Murat Özenalp’e amirallik rütbesi de bu nedenle verilmelidir. Tenekeleşmiş Osmanlı nişanı isteyen yok. Gene bir yabancının (Sir W.S. Gilbert) şöyle bir sözü var: ‘İlle de şehit mi istiyorsun? / Öylesini seç ki, arayanı olmasın!’ Kurmay Albayı arayan yalnız ailesi değil, Unutmayalım, Türkiye’de Cumhuriyet yüzyılını dolduruyor ve bu uzun sürenin yetişmiş kuşakları var.

(...) “Mustafa Kemal de askerlikten istifa etmişti, ama sonra Mareşal oldu. Onun ve arkadaşları için İstanbul’un işbirlikçi ‘Nemrut Mustafa’ mahkemesinden idam cezası bile çıkmıştı.

Bu ödüllendirme, geç kalmış bile olsa, gerçekte ölümü öldürür, hiç değilse, biraz.”

*

Şehitler, “kumpas”ın acı faturası

Bizzat hükümet sözcüsü tarafından “kumpas” olduğu itiraf edilen iftira davalarının mağdurları, gasp edilen haklarının iadesinin mücadelesini vermek üzere bir dernek çatısı altında buluştu:

KUMPASDER.

Derneğin Geçici Yönetim Kurulu Başkanı E.J.Kur.Alb. Hanifi Yıldırım, 30 Temmuz günü derneğin kurucularıyla birlikte Anıtkabir’i ziyaretinde yaptığı konuşmanın tam metnini yolladı.

“Halkımızın gerçekleri öğrenmesiyle birlikte, Anayasa Mahkemesi’nce verilen karar doğrultusunda yüzlerce masum tutsak cezaevlerinden tahliye edilmiş ve yapılan yeniden yargılamalar sonucunda da beraat etmişlerdir. TSK’da görevli olup da yeniden yargılama sonucu muvazzaflık görevlerine dönen ve emsallerine göre temayüz etmiş arkadaşlarımızın, önümüzdeki günlerde icra edilecek Yüksek Askeri Şurada bugüne kadar gasp edilen haklarının iade edilmesini talep ediyoruz” diyen Yıldırım “kumpas olduğu bu kadar açık ve net iken; anlaşılması mümkün olmayan nedenle BALYOZ davasından 7 arkadaşlarının beraat kararların temyiz edilmesini, diğer yandan ise Yzb. Murat Eren, Asb. Ali Kaya, Astsb. Özcan İldeniz’in tutsaklıklarının halen devam ediyor olmasının” anlaşılır olmadığını vurguluyor.

“Kamuoyunda kumpas davaları olarak bilinen davalar nedeniyle; mağdur edilmiş tüm gerçek ve tüzel kişilerin haklarının savunulması konusunda kendilerine maddi, manevi ve hukuki desteği sağlamak, Asimetrik, psikolojik harekat ve siber saldırı uygulanmak süretiyle kamuoyu nezdinde oluşan her türlü bilgi kirliliğine karşı halkımıza gerçekleri anlatmak, bu kumpası kurgulayan, uygulayan ve bunlara yardım eden gerçek çete elemanlarının biran evvel ortaya çıkartılarak haklarında yasal işlemin başlatılması için ilgili birimler nezdinde girişimlerde bulunmak, hukuki mücadele etmek” üzere kurulan derneğin geçici başkanı Yıldırım’ın sözleri yakıcı:

“Bugün yüreğimiz yanarak duyduğumuz şehit haberlerinin, vatan evlatlarımızın oluk oluk akan kanlarında, devlet içerisinde çöreklenmiş olan paralel yapının milli orduya kurduğu kumpas davalarınınn büyük etkisi olduğunun tüm halkımız tarafından net olarak bilinmesini istiyoruz.”

*

En büyük “güvenlik”...

Balıkesir’den Alp Kaan, sınırların kevgire döndüğü, Suriye’den, Irak’tan diğer Orta Doğu ülkelerinden kaçanların doğu ve güney sınırlarından Ege kıyılarına kadar elini kolunu sallaya sallaya geldikten sonra, tam da ülkeyi terk edecekken sahil güvenlik tarafından yakalanmasını sorguluyor:

“Suriyeli kaçıyor ülkesinden...

Iraklı kaçıyor ülkesinden...

Haklılar kaçmakta da kendileri açısından.

Lakin bakalım manzaraya:

Suriye sınırını aş...

Suriye sınırından onlarca ili geç...

Hiçbir polis, asker görmesin seni...

Her gün onlarca, yüzlerce kaçak gelsin taa oradan buraya, sahil şeridine...

(...) Ne zaman ki denize iniyorlar.

Tak!..

(...) Buraya kadar gelmişler, görme be Sahil Güvenlik...

Midilli birkaç mil açıkta...

Yunanlı kardeşler baksınlar, ilgilensinler biraz da....

(...) Yani anlayamadığımız bir şey şu:

Bu “devlet politikası” ise...

Kaçaklar yüzlerce kilometreyi kolayca aşıyorsa...

Geçsinler gitsinler isteniyorsa..

O zaman Sahil Güvenliğin bundan haberi mi yok?..

Yok eğer gerçekten yüzlerce kilometre geçişte uykudaysa tüm güvenlik?..

Haklı olarak, e o zaman en büyük güvenlik; ‘Sahil Güvenlik’!”

Yazarın Diğer Yazıları