Önce fıtrat sonra kadere bağladıkları ölümler var ya aslında tümüyle ranta kurban giden fakir canlarımız. Hepsine bir kez daha Allah rahmet eylesin, amenna da niye ölürler bu fakir emekçiler acaba? Kömür dünyanın her yerinde yeraltından çıkarılır. Oralarda ölümler çok az da bizde niye çok fazla?
Bakınız 2008-2020 arası Almanya, Türkiye’nin 2.4 katı kömür üretti. Ancak kömür madenlerinde iş kazasından kaynaklı ölüm sayısı Almanya’da 10 iken Türkiye’de ise 678! Bir de şu kader planı neden hep fakir fukaranın üstüne yapılır? Zenginler Allah''ın kulları değil mi, ya da plan ve tasnif dışı mı acaba?
İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin emredici kurallar ortada, fazlası var eksiği yok. Ama ne uygulayan ne de denetleyen olmayınca buruşuk lahana yaprağı misali işe yaramıyor. Soma''da 301 can kaybettik, bugünkü koruma ordusuyla gidildi, taziyeler verildi, ihmali olanlar cezalandırılacak denildi.
Sonrasına bakalım.
Tüm dünyanın gözü önünde yerdeki madenciyi tekmeleyen danışman ballı maaşla ateşe oldu.
Soma''da ölen madencileri savunan avukatlardan ikisi Gezi davası bahanesiyle hapiste ama ölüme neden olanların hepsi dışarıda!
Aynı nutuklar Ermenek ölümleri sonrasında da atıldı sonuç gene aynı oldu. Ölenler öldüğüyle aileleri de acılarıyla başbaşa kaldı.
Amasra''da bu sonuç değişmeyecek maalesef. Olayı soruşturmak için beş savcı görevlendirdik vs gibi laflar halkın gazını almaya matuf nafile beyanlar. Torbalarla yasa, paketlerle adaletçiler tıpkı ölenler gibi adaletin de sayı olmadığını bilmiyorlar.
Amasra''ya cenazeler üzerinden siyasi şov için giderken kişisel güvenlikleri için aldıkları tedbirlerin yüzde birini almış olsalardı bu kaza olmazdı. Çünkü Sayıştay denetçileri 3 yıl önce inceleyip burada patlama riski artıyor raporu vermiş. Enerji Bakanı bu ocaklara 3 hafta önce gitmiş, gezmiş ve işletmeyi övmüş. Sonuç; övülen ocak patladı ve 41 canımız gitti.
Sansür
Hukuk güvenliğinin olmadığı ülkede, iş güvenliği de sosyal güvenlik de olmaz. Savcı sayısının çokluğu değil soruşturmanın etkinliği önemlidir. Torbalarla yasa çıkarıp paketlerle adalet dağıtmak siyasi aldatmacadan öte geçemez.
Son torbanın içindeki sansür yasası hukuki açıdan tam bir felaket, toplumun haberleşme ve düşünce açıklama özgürlüğü açısından tam bir facia olacaktır. Demokratik ülkelerde ceza hukukunun temeli açıklık ve kesinliktir.
Şu madde; "Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak." toplumun tümüne yönelmiş bir tehdittir.
Saik muğlak ve ancak niyet okumayla belirlenebilecek bir kavramdır. Amacı hiç de yasanın öngördüğü gibi endişe, korku veya panik yaratmak olmadan görüş açıklayan kişi kendini nasıl savunacak?
Bilginin gerçeğe aykırılığına kararı kim verecek? Yürütme yani iktidarın kurduğu komisyon ya da ekipler muhalif her eleştirel görüşe gerçeğe aykırı derse kişi ne yapacak? Gerçekliği ispat için hangi otorite ya da kaynakları delil sayacak da kabul görecek?
Enflasyon konusunda yapılan resmî açıklamaya toplumun 2/3 ünün inanmadığı TÜİK yalan bilgi yayan sayılacak mı? Yoksa halkın yaşadığını ölçen ve açıklayan ENAG''a mı dava açılacak?
Tarihsel tecrübede sansürcülerin hiçbiri amaçladıklarını elde edemedi. Çoğu kez bumerang gibi kendilerine dönen bu silah da ters tepecek. Bu çağda iletişimi engellemek imkânsız, gerçeği ketmetmek de çok zordur. Hukuk devletini daha fazla örselemenin de kimseye faydası yoktur.
İnsanımızın özgürlüğü, toplumun huzuru ve refahı yerine, baskılama, yoksullaştırma, emeklerini ve inançlarını sömürme siyaseti bıktırdı artık. Bu çağda sansürle ülkeyi karanlığa gömmeye çalışan iktidarı halkımız sandığa gömecektir.
Bu ülkede herkes için sığınılacak en salim liman, demokratik hukuk devletidir.