Ölüm denenebilir mi?
Seçimler sırasında ve sonrasında medyada HDP adına iki kampanya yürütüldü. İlki; “Diktatörlüğe giden AKP’nin tek başına iktidara gelmesini önlemek için, HDP barajı aşmalı.” kampanyası. Sanki bir yerlerden düğmeye basılmış gibi başlatıldı. Zengin TV programlarıyla başarılı oldu; HDP barajı aştı. İyi de, bu kampanya niçin MHP ve CHP için değil de, bölücü KCK partisi için yapıldı? Üstelik, bugün hükümet krizi de çıkmayabilirdi. Düşünen olmadı. İkincisi ise; seçimlerden sonra yapıldı. Denildi ki; “HDP artık ‘Türkiye Partisi’dir; barış ve birlik istiyor, bir şans verelim; denesek ne kaybederiz?” Yine aynı medya grubu başrolde; yine benim saf insanlarım ikna edilmekte. Hem de Suriye’nin kuzeyinde, emperyalist güçlerin desteğindeki PKK/KCK, Türkiye’yi kuşatan bir koridor açıyormuş; Türkmen’i, Arap’ıyla etnik temizlik yapıyormuş; insanları aç-susuz, perişan vaziyette sürgün ediyormuş bütün bunları görmeden. Deneyelim kampanyasının Türkiye’yi paylaşma “projesi” olduğuna bakmadan; HDP’lilerin Meclis’in açılışında İstiklâl Marşı’nı söylemediklerine aldırmadan.
Bu konuya temas eden Ege Cansen, 18 Haziran 2015 günlü yazısında: “HDP için bir kurumsal kimlik çalışması yapılmış, ‘HDP-Bir Türkiye Partisidir’ sloganı geliştirilmiştir...’ dedikten sonra projenin amacını şöyle açıklıyor; “AKP+HDP Kürt sorununu çözmek amacıyla bir hükümet kurmalıdır. “Merkezi Hükümet-Kürt Yerel Yönetimi” arasındaki hukuki-idari-mali ilişkiler netleşmeli, ‘hangi vergiyi kim toplayacak’ sorusu cevaplanmalıdır.” Kısaca, Türkiye’nin nasıl paylaşılacağı anlatılıyor.
Bölücü terör cephesiyle ilgili şöyle bir bilgi verelim: Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri (30 Mart Yerel seçimlerine katıldıktan sonra) Haziran 2014’te Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ye katılmıştır. Çünkü, projeye göre, TBMM’de temsil işi HDP’ye aittir. 11 Temmuz 2014 tarihinde ise BDP isim değişikliği yaparak Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) adını almıştır. Çünkü, “Kürdistan” adını verdikleri bölgede “özerk”, yani kendilerine ait devlet kuruluşunu bu parti gerçekleştirecektir. TBMM’deki HDP ise, bu bölgenin dışında kalan “Türkiye” adını verdikleri coğrafyada “Türk ve Kürt halklarına” ait bir “Merkezi Devlet” kurulmasıyla uğraşacaktır. Özetle: DBP, kantonlardan oluşacağı ileri sürülen “Özerk” bölgelerde; HDP ise, “Merkezi Devlet”te görev yapacaktır.
Bu izahtan sonra HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “HDP artık bir Türkiye partisidir.” (8.6.2015) sözü üzerinde duralım. Burada bahsi geçen “Türkiye”den kasıt, “Merkezi Devlete” ait coğrafyadır. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık da, tamamlayıcı mahiyetteki şu açıklamayı yapıyor: “HDP, ulus projesidir. HDP projesi aynı zamanda partiyi Türkiye partisi haline getirmiştir.” (22.6.2015) (Bu ifade ile Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olan “Kürt” kökenli vatandaşlarımızın ayrı bir “millet/ulus” olduğu iddia edilmektedir. Millet, asırlar içinde oluşan sosyolojik bir olgu iken, seçimle inşa edivermiş (!) Bu iddia; ilme, dünya düzenine, tarihi gerçeklere ve uluslararası hukuka tamamen aykırıdır; terör ve bölücülük de, bu sakat temele dayanmaktadır.) Seçimlerle ilgili olarak KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığının açıklaması ise şöyle: “HDP’nin zaferi, Türkiye halklarıyla Kürdistan halkının buluşmasının zaferidir... Önder Apo’nun, Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve HDP’nin Kürtlerin siyasi iradesi ve muhatabı olduğunu, Kürt sorununun çözümünün ancak muhataplarla müzakereyle çözüleceğini bir daha gözler önüne sermiştir. Şu anki Meclis, Türkiye’nin tüm farklı etnik, inançsal ve siyasal topluluklarını kapsamaktadır. Bu karakteriyle Kurucu Meclis olma özelliği taşımaktadır. Bu bilinçle hareket edilmelidir.”
Şimdi de, Türkiye partisi denilen HDP’nin Seçim Bildirgesine bakalım: “Bütün halkların kendi ana dilleriyle, kendi kimliklerini ve kültürlerini özerklik anlayışı çerçevesinde gerçekleştirme hakkıdır. Türkiye’nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli yapısına uygun yeni bir “toplumsal sözleşme” ihtiyacı ertelenemez... Merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetine son verilecek, halkların ihtiyaç duyduğu özerklik modellerinin ve kendi kendilerini yerinden ve yerelden yönetmelerine olanak sağlayacak yönetim biçimlerinin geliştirilmesi ve yaşam bulması için gerekli adımlar atılacak... HDP, bu sürecin bir aşaması olarak Dolmabahçe Mutabakatında açıklanan 10 maddeyi, çözümün ilkesel çerçevesi olarak kabul eder. HDP, tarihte farklı halklara yapılan soykırım ve katliamlar karşısında, bu halklardan devlet adına özür dilenmesi için gerekli çalışmalar yapacak.” Bu çeşit savruk ifadeler, HDP tüzük ve programına sayfalar boyunca yazılmış...
Evet bunlar; Türkiye’de çok halk/millet, çok dil, çok kimlik varmış; her biri kendi kendini yönetmeliymiş; üniter/merkezi yönetim ile ulus/millî devlet ortadan kalkmalıymış; çokça ortak ve etnik devlet kurulmalıymış; Ermeniler ve diğer halklardan “soykırım” için özür dilenmeliymiş; gibi devleti ve milleti lime lime eden, haince hesaplar!..
İşte “Türkiye Partisi HDP” budur! Neyi deneyeceğiz, ölümün denenmesi olur mu?