Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Hasip Sarıgöz yazdı: Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Üstat Abdürrahim Karakoç ne kadar güzel söylemiş:

"Uzun boylu, kısa boylu,

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Üç-beş yüz bin işçi, köylü,

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Fark etmez ırgat, amele...

Harç diye basın temele!

Alt tarafı hepsi köle!

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Hayatına küstü memur!

Yediğini kustu memur!

Altı memur, üstü memur...

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Vurguncuya işlesin çark,

Namuslular etmesin fark,

Esnafın destesi beş mark,

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Dulu, yetimi kim arar?

İmhasına verin karar!

Emekliler zaten zarar!

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

İşsizler sürülsün yurttan!

Büyükler kurtulsun dertten,

İnsanlar kemikten, etten,

Ölse ne ki, kalsa ne ki?

Temizlensin sathı vatan,

Sevinsin pusuda yatan,

Vatandaş lüzumsuz zaten,

Ölse ne ki, kalsa ne ki?"

El hak doğru…

Bu sözlerin her dönemde biraz doğruluğu her zaman vardı. Fakat hiçbir dönemde bu günkü gibi cuk diye oturmamıştı.

Kıtlık dönemleri adı belli kıtlık dönemleriydi, ambargo dönemlerinde adı belli ambargolar ve bu ambargoların haklı sebepleri vardı. Tüp, yağ ve gaz kuyruklarının yaşandığı dönemlerde bile, evet piyasada bir mal kıtlığı vardı ama mal olsa vatandaşın cebinde o malı rahatça alabileceği parası da vardı.

Yani vatandaşın alım gücü hiç bu kadar düşmemişti.

Düşünün bir kere orta halli bir vatandaşın bugün için bir ev veya araba alma gücü var mı? Bırakın gücünü hayali var mı?

Asgari ücretli bir vatandaşın bir milyonluk bir arabayı alabilmesi için tam 46 ay çalışması lazım, bu tam 4 yıl eder. Üstelik bu paranın bir kuruşunu bile yememesi lazım. Hadi diyelim ki çok şanslı bir vatandaşımız olsun, evi var diyelim, sadece 2 kişi olsunlar (çoluk çocuk da olmasın) asgari ücretin yarısını biriktirse yarısıyla da iki kişi kıt kanaat karnını doyursa tam 8 yıl eder! Bu arada ne giyer, faturalarını neyle öder orasını bilmem, çünkü ben iyimser bir hesapçıyım. Evet tam 8 yıl...

Eh, 8 yıla da, kim öle, kim kala!

"Adalet" dediler…

"Kalkınma" dediler…

Adlarını bile öyle koydular.

AKP…

Ne?

“Adalet” ve “Kalkınma” Partisi…

Fakat gelin görün ki, önce adaletin, sonra da kalkınmanın canına okudular!

Her şey ortada, kapanan fabrikalar, satılan devlet malları hala canlı olarak hafızalarımızda. Deyin hele bu dönemde açılan bir tane fabrika var mı?

Tabi bu korkunç sonuçtan Millet de sorumu.

Doğruyu söyleyen yazarlara, çizerlere, şairlere ve ozanlara kulaklarını tıkayan, bütün uyarıları görmezden gelen ve hatta uyaranlara düşman olan da bu Milletti!

Gelmekte olan büyük afeti görmedi, duymadı, bilmedi, anlamadı ve anlamak istemedi. Yalan vaatlere, güzel sözlere kanmayı tercih etti ve her seçim günü gidip, inadına ampulün böğrüne "EVET"i bastı. Ne kadar yalan söylense sustu, ne kadar talan varsa pustu, harlanıp alevlenecekken, adeta soğuk bir kül gibi köstü!

Sevgili Peygamberimiz de öyle buyurmuyorlar mı? “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz”.

Yani, neye layıksanız öyle yaşarsınız ve kime layıksanız öyle yönetilirsiniz. Tabiri caizse, hiçbir milletin başına hiçbir Yezit rasgele gönderilmemiştir.

Bugüne kadar yaşananlar Milletin kendi seçimlerinin sonuçlarıydı. Bugünden sonra yaşanacaklar da yine milletin seçimlerine bağlı olacaktır. İyi ya da kötü…

Matematik yalan söylemez derler. İşte rakamlar ortada:

TÜİK’in makyajlı enflasyon oranı: %44,38

ENAG enflasyon oranı: %83,40

Kira artış oranı: %60,45

Gerçek kira artışı: %223

Temel Mallar enflasyon oranı: %27,43

Hizmet grubu enflasyon oranı: %65,73

Çekirdek enflasyon: %59,83

Doğalgaz: % 8 milyon

Üniversite eğitim ücretleri: %375

Sebze meyve % 193

Çay: %144

Hastane ve muayene ücretleri: %135

Kreş ücretleri: %223

Et ve sakatatlar: %168

Peki, memur ve emekli zammı artış oranı ne?

MEMUR VE EMEKLİ ZAMMI SADECE: 11,54 !!!

Alın başınıza çalın.

Allah müstahakkınızı versin.