“Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo”dan ateş çemberine… / V.Murat Tulga (E) Kur. Alb.

“Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo”dan ateş çemberine… / V.Murat Tulga (E) Kur. Alb.

Biz askerler kararlarımızı durum muhakemesi denilen bir analiz sonucu veririz. Karara, birçok faktörü değerlendirerek en kötü senaryoyu karşılayacak şekilde, birkaç çözüm tarzı arasından ulaşırız. En kötü senaryo hep aklın bir yerinde durur, çünkü seçilen çözüm tarzlarının hepsi, en kötü durumu en iyi şekilde alt etme kıvraklığını sağlamalıdır.

Tüm lider eğitimlerinde, çözüm tarzlarını üretmek ve çabuk karar verme yetisini geliştirmek maksatlı olarak birçok eğitim verilir. Bu eğitimlerden en önemlileri de çeşitli durumlar ve jenerik senaryolar vermek suretiyle liderlerin ne yapacaklarının ve kararlarının sorgulandığı plan semineri, plan tatbikatı, harp oyunu ve fiili tatbikatlar gibi durum değerlendirme ve analiz çalışmalarıdır. Bu çalışmalarda liderler kendilerine tevdi edilen senaryolara göre kararlar vererek kendi seviyelerinde ve üst komutanlık görevlerinde hazır hale getirilirler.

YIL 2003- BİR SEMİNER VE BİR SENARYO;

Mart 2003’dü. Dönemin 1’inci Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan o seneki Ordu Harp Oyununda, “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” olarak adlandırılan bir jenerik senaryonun oynanması emrini verdi. Jenerik senaryo, günümüz gelişmeleri dikkate alınarak gelecek bir zamanda olası yaşanabilecekleri içeren hayal mahsulü bir senaryodur. Bazen uç bir konusu da olabilir. (ABD’de oynanan Türkiye’yi işgal senaryosu gibi!!!) Sonuçta bu senaryolar lider kadrolarca oynanır, böyle bir olası durum için olası çözüm tarzları çıkartılır.

Peki, senaryo neyi içeriyordu?

Dış tehdit kapsamında Irak’ta gelişmeler vardı. Irak’ın kuzeyinde bir Özerk Kürt Devletinin kurulması öngörülüyordu. Musul ve Kerkük Kürt Devleti sınırları içerisinde kalıyordu. ABD bu girişime sıcak bakarak sessiz kalıyor, Türkiye tepkiyle yaklaşıyordu konuya.

Senaryo bu ya Kıbrıs’ta da önemli gelişmeler yaşanıyordu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye yapılıyor, Türkiye’nin ucu açık bir biçimde AB’nin dışında bırakılıyor ve yine Türkiye’nin tepkileri oluşuyordu.

Yine senaryo gereği Yunanistan uslu durmuyor, Ege’de karasularını Türkiye’ye rağmen tek taraflı olarak 12 mile çıkartıyordu. AB, yine Yunanistan tarafını tutuyor, Türkiye bu oldubittiye sert cevap veriyor, Ege’de ve Türk-Yunan Hava sahasında çatışmalar başlıyor, Kardak Kayalıklarına Yunan SAT’ları çıkıyor, bir jetimiz Yunanistan tarafından düşürülüyordu. Türk-Yunan kara sınırında da karşılıklı çatışmalar başlıyordu.

Bu esnada içerisi de önemli olaylara gebeydi. Özerk Kürt Yönetimi sonrası PKK Terör Örgütünün eylemleri artmış, şehitler ardı ardına gelir olmuş, TİKKO Terör Örgütü şehirlerde eylemlere girişmiş, irticai kesimler yurt içinde İslam Devleti kurma hayallerini fiilen harekete geçirmiş durumdadır. Türkiye’nin değişik illerinde irticai grupların toplu eylemleri sonucu iç karışıklıklar çıkmış, devletin polisi jandarması bunları kontrol altına alma gayretindedir.

Sonuçta Bakanlar Kurulu tarafından Sıkıyönetim ilan edilmektedir.

Senaryo kabaca budur. Bu senaryoya göre Ordu Komutanı içerde ve dışarıda yaşanan tehlikeler doğrultusunda kendi karargâhı ve birliklerinden bir karar teklifi emretmektedir. Dış tehdide mi yönelmek gerekir, yoksa iç cephenin mi öncelikli olarak kontrol altına alınması gerekir? Ordu ne yapmalıdır? KKK’lığına teklifi ne olmalıdır?

Senaryo daha önce hiç oynanmamış olması, güncel bazı iç ve dış ilişkiler gelişmelerini de içerdiği için önemliydi, bir o kadar da angaryaydı hem karargâh hem de birlikler için. Çünkü konuya ilişkin bir ön hazırlık ve arşiv yoktu.

Ben o zaman bir kurmay binbaşı olarak çok şey öğrenmiştim bu seminerden. Dış gelişmeleri değerlendirmek için birçok kaynak incelemiş ve bilgi birikimimi arttırmıştım. Ve tabii ki iç gelişmeler üzerinde de “Ne olacak bu ülkenin hali?” bağlamında fikir alışverişinde ve değerlendirmelerde bulunmuştum. Sonuçta bir çözüm tarzı ve karar teklifi de oluşturduk. Kararımızın ne olduğunu yazının sonuç bölümünde okuyacaksınız. Biraz sabır.

Sonra neler olduğunu anlatmaya gerek yok, tam yedi sene sonra bu seminer ses kayıtlarının hainlerce sızdırılması, başka bir hain tarafından bir bavul içerisinde başka bir haine teslim edilmesi, Çok Gizli Hare Askeri Vesayet tartışmaları, EMASYA Protokolünün iptal edilmesi, soruşturmalar, mahkemeler, tutukluluklar ve sonuçta beraatla sonuçlanan sözde Balyoz süreci.

Bu süreç bu yazının konusu olmayacak. Bu yazının konusu “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” olacak.

Dedim ya biz askerler sürekli durum muhakemesi yaparız diye. Ülkedeki son yaşananlara bakınca, Türkiye’nin içeride ve dışarıdaki açmazları bir bir kördüğüm haline gelmeye başlayınca bu senaryo geldi aklıma. Bu o zaman en kötü diye oynanmıştı ama içerisinde barındırdıkları öngörülerin bir bir gerçekleştiğini görmek beni gerçekten üzdü.

YIL 2019- ATEŞ ÇEMBERİ; DIŞ CEPHE;

2003 senaryosunu aklımız bir köşesinde tutalım ve güncel gelişmelere odaklanalım. Neler oluyor, Nereye gidiyoruz?

Irak’ta yaşananlar malum. Irak diye bir ülke var mı bilmiyorum? Irak’ta etnik ve mezhepsel bölünme… Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti oluşumu. Sonrasında Barzani’nin bir referandum ile özerklik hamlesi şimdilik rafa kalktı. Ne zaman tekrar önümüze konacak Tanrı bilir. ABD’nin Irak’ta Kürt gruplara verdiği destek ve PKK’nın uzantısı durumunda olan PYD ile müttefik olmasını hep birlikte yaşadık, gördük. Stratejik ortağımız bizi şu anda Kürtlerle gözümüzün önünde aldatıyor. Ortaklık falan kalmadı. Ayrıştık, biz terörist diyoruz, onlar müttefik.

Irak bitmedi, Suriye sorunu da önümüze kondu. Suriye çok bilinmeyenli bir denklem. ABD, Suriye’de de Kürt gruplar ile düşüp kalkıyor, silah veriyor, eğitim veriyor. Suriye’de başka bir güç de Rusya… Esad Yönetimini destekliyor, biz desteklemiyoruz, bizzat savaş uçaklarıyla, eğitmenleriyle Suriye içinde fink atıyor. Düşürülen Rus Uçağı tüm bu olaylara tuz biber ekti. Sonra özür dilenerek ilişkiler biraz toparlandı ama denklem hala çözümsüz durumda. İran’ın konumu da başka âlem. Anlaşamıyoruz, bir çözüm üretemiyoruz komşumuzla.

Tüm bunlara F-35 ve S-400 konusu da eklendi. Suriye’den sonra yine aynı anda iki “Büyük Ayı” ile dans etmeye başladık. Bu dans ne zaman, nasıl sonuçlanacak bilmiyoruz. Ama onlar ne zaman isterlerse bu dansın biteceğini biliyoruz.

Suriye içerisine taktik harekât icra ettik, sınırımızı biraz emniyete aldık ama Fırat’ın doğusuna harekât ABD’nin ültimatomu ile başka bir bahara bırakıldı. Güvenlik tam olarak sağlanamadı. Gün geçtikçe Suriye bataklığına giriyoruz.

Kıbrıs ve Yunanistan konusu tam senaryo gibi gelişiyor. Münhasır Ekonomik Bölge ilanı konusunda GKRY ile Doğu Akdeniz’de kafa kafaya geldik. GKRY’nin AB üyesi olması nedeniyle AB tarafını belli etti, en son yaptırım kararlarıyla Türkiye’yi resmen hasım olarak aldı. Akdeniz’de şimdi AB ile de karşı karşıyayız. Yunanistan Ege’deki kayacıklarla ilgili çok yol aldı. Kayacıklar da askeri faaliyetlerde bulundu, yetinmedi, kuzu bile çevirdi. Bu kayacıklar Yunan Savunma Bakanlarının mutat ziyaret yerleri arasına girdi. AB desteğini arkasına almıştı şımarık Avrupalı. Karasularını 12 mile çıkarır mı senaryo da olduğu gibi? Gidişat öyle. Ne zaman olur? Biraz daha Türkiye’nin köşeye sıkışması ve bir zayıf anı bekleniyor.

Türkiye, dış ilişkilerde hiç bu kadar yalnız kalmadı. NATO üyeliğimiz sorgulanıyor, AB üyeliğimiz, eli kulağında kopma noktasına geldi. ABD ile her konuda ve iş birliğinden uzaktayız. Ve Rusya ile bir ileri bir geri bir ilişki devam ediyor. Rusya, S-400’lere tamam diyor, Doğu Akdeniz’de aleyhimizde beyanatlar veriyor. Suriye’de ikircikli bir destekle ilişkinin nasıl ve nereye gideceği şüpheli?

YIL2019 -İÇ CEPHE;

Ya içeride neler oldu? Oluyor?

Siyasi irade tarafından İrticai faaliyetler tehdit olarak görülmekten çıktı.

15 Temmuzda FETÖ kaynaklı irticai bir kalkışma hareketine son dakika da karşı kondu. Devlet ve tabii ki TSK ağır yara ve tahribat aldı. Zaten kumpas davalar sürecinde TSK ağır yaralıydı. 15 Temmuzda yaşananlar

ağır yarayı komaya çevirdi. Bunun sonucunda tarikatlar devlet içerisinde FETÖ boşluğunu doldurmak için yarış halindeler.

PKK Terör Örgütüne karşı mevzi başarılar elde ediliyor, ama stratejik terör sorunu yine öylece duruyor. Şehitler gelmeye devam ediyor.

Bir referandumla Başkanlık Sistemine geçildi. Birinci yılsonunda sistemin noksanlıkları ve yetersizlikleri tartışılıyor. Ülke siyah ile beyaz gibi kutuplaşmış durumda.

SONUÇ:

Tekrar başa dönelim, 2003’te oynanan “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” 2019’da sanki gerçek olmuş da, hatta olasılık falan kalmamış, tehlikelere tehlikeler eklenerek ülkenin senaryosu olmuştur.

Peki ne tedbir alınıyor? Devlet aklı ve savunma refleksi nasıl işliyor?

Milli Güvenlik Sisteminin en üst ve akil kurumu Milli Güvenlik Kurumuydu.

Di”li geçmiş zaman kullanıyorum, çünkü kurul yapısında en son yapılan değişikliklerle ve Başkanlık sistemine geçilmesiyle ne kurul kaldı ne de tavsiye. Milli Güvenlik Kurulu, en son ne zaman toplandı? En son ne kararlar alındı? Ben cevap vereyim. Geçen hafta toplandı, saman alevi gibi alınan kararlar dip not olarak medyada yer aldı. Unutuldu gitti. Zaten Milli Güvenlik Kurulu kime ne talimat verecek, ne tavsiye edecektir? Karar ve gündem kurulun değil, tek kişinin dudakları arasındadır.

Yüksek Askeri Şuralar (YAŞ), sivil, asker fikir alışverişi için önemliydi. YAŞ’lar da artık bir formaliteden ibaret. TSK, yeni emir komuta bağlantıları ve eski eğitim, sağlık ve yargı kurumlarının yok edilmesinin sancılarını yaşıyor. Pilot yok, emekli pilotlar göreve çağrılıyor. Tüm kuvvetlerin lider açığı çığ gibi büyüyor. Son YAŞ kararları Atatürkçü, yaşamlarının önemli bir kısmını kumpas davalar sürecine feda etmiş general/amirallerin tasfiyesi ile sonuçlandı. En kısa YAŞ olma özelliğini taşıyordu. Çünkü kararların çoğu önceden alınmıştı bile.

Kuvvet ve Ordu Karargâhlarında eskisi gibi Harp Oyunu, Plan Tatbikatı yapılıyor mu? Oynayacak lider de kaldı mı? Ondan da şüpheliyim.

Geçen gün bir yakınıma şu anda Genelkurmay Başkanımız kim dedim?

Cevap;???

Genelkurmay Başkanının kayacıklar, Doğu Akdeniz, Kıbrıs veya Suriye üzerine açıklaması oldu mu? Son kez TV’lerde ne zaman gördünüz? Askeri Fabrika özelleştirildi mi? Yeni askerlik yasası? Böyle bir riskli ve tehdit dolu bir ortamda bu kadar askerin terhisi TSK’yi nasıl etkiledi, gerçekten merak ediyorum.

Sorular, sorunlar…

Güncel konular üzerinde konuşmayan, konuşamayan, kamuoyu ile görüşlerini paylaşmayan sessiz, içine kapanık bir TSK.

Devletin savunma refleksini oluşturan Milli Güvenlik Kurulu, YAŞ, Genelkurmay Başkanlığı gibi kurumlar etkinliklerini kaybetmişlerdir. Tavsiye veren ve politika üreten yapılar bir bir devreden çıkmıştır.

Kısaca devlet aklı ve hafızası kurumları ile yok olmuş, savunma refleksi sakatlanmıştır.

Sorunlar ve sorular büyük, çünkü iş artık olasılıktan, senaryodan falan çıkmış, bekamızı ciddi olarak tehdit eden bir konuma gelmiştir. Gelinen nokta Milli Güvenliğimiz ile ilgilidir.

“Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” falan değil, en kötü senaryonun aslı oynanmaktadır.

Tekrar başa dönelim. Merakı sonlandıralım. 2003’te oynanan jenerik senaryoya ilişkin kararımız neydi? Kararımız Ulu önderin şu hitabında saklıydı:

Efendiler…

Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği bir cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silâhlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir.

Fakat bu durum hiçbir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren iç cephenin çöküşüdür. Bu gerçeği bizden çok daha iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar

ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar başarı da sağlamışlardır.

Gerçekten, «kaleyi içinden almak» dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu maksadı gerçekleştirmek için içimize kadar sokulabilen bozguncu mikropların ve ajanların varlığını iddia etmek yerindedir…”

Kısaca Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünmek ve ondan feyz almak.

Sonuç olarak, vakit iç cepheyi sağlamlaştırmak vaktidir. Siyasi iradenin tam da bu toplumsal uzlaşmayı ve beraberliği sağlama ve Milli Güç unsurlarını yeniden alarma geçirme zamanıdır.

Ümidim var mı?

Sadece siyasiler, askerler sürekli istişare ederek, gelişmelere karşı kararlarını oluşturuyorlardır diye umut ediyorum.