Öksüz dâvâ'm aah!..
AKP’nin ilk günlerinde, partileşme sürecinde Recep Tayyip Erdoğan ve “Yol Arkadaşları” na, ’Beraber yürüdük biz bu yollarda’şarkısıyla dolaştıkları günlerde “Deprem Çadırı” demiştik, “Korsan Tüp” demiştik, “Uzaktan Kumandalı Rüzgâr Gülü” demiştik...
Demiştik te ne olmuştu’dan önce, neden bu kadar öfkelendiğimizi hatırlamaya çalışalım. Takıyyeyi, ilm-i siyasetleştirdiklerine çok kızardık. Tayyip Erdoğan, Kasımpaşalılaşır, kabadayılaşır ve bir söz söylerdi. Söz tam ya hoşumuza gidecek, ya da milleti kızdıracakken “Yol Arkadaşları” nın uyarısıyla hemen sözden dönülürdü. Biz de öfkelenir ve feveran ederdik!...
Aynı günlerde, Meclis dışında olmasına rağmen ana muhalefetin adresi olarak tarif edilen ve milletin muhalefet görevi beklediği MHP Genel Başkanı, Başbakan olan Tayyip Erdoğan’a seslenerek; “Bu yol ihanet yoludur. İhanet yolcularının mukadder akıbetinden kaçamayacaksınız. Bu hesaplaşmayı da ahirete bırakmayacağız.” diye kükrerdi, milletin ve bizim de çok hoşumuza giderdi.
Sevgili Yavuz Selim Demirağ Kardeşim; “Liderler-komutanlar sadece yaptıklarından değil, yapamadıklarından da sorumludur.” şeklinde harika bir tesbitin sahibidir. Bu tesbitinde zannedersem bahsettiğim söylemlerin de katkısı epeycedir.
Siyasetin ve gündemin hızla değişmesi sonucu, Bahçeli son zamanlarda Tayyip Erdoğan’a benzemeğe başladı herhalde!...
Artık takıyyeyi onlar da ilm-i siyasetten saymaya başladılar herhalde! AKP’de de bu gün söylenen yarın inkâr edilirdi. MHP’de de bu gün söylenen, yarın inkâr edilmeğe başlandı. Ama çok büyük bir farkla -ki bu fark da olmalıydı elbette - AKP’de Tayyip Erdoğan söyler, “Yol Arkadaşları” inkâr ederdi. MHP’de “Yol Arkadaşları” söylüyor, Devlet Bahçeli, bilmezden geliyor veya inkâr ediyor!...
Birileri, birilerine bir şeyler yaptırtıyor ama ne olduğu henüz netleşmedi!...
Meclis dışında muhalefetken; PKK’lılara karşı susuldu. Bayrağımıza saldırılarda Ülkü Ocakları’na ev hapsi verildi. Ülkücüler asla sokaklarda olmayacak şeklinde ve bütün “Dolma Kalemler” den methiyeler alan bir uygulama yapıldı. Kendileri bekâr ve çocuksuz olmalarına rağmen çoluk-çocuk sahibi Ülkücülerin çocuklarına ana-babalarından fazla sahiplenildi ve gözetildi. Söğüt’te, Tayyip Erdoğan’la kişisel münakaşada, sokaklardan saklanılan ülkücüler, meydandaydı!...
Sonra seçim süreci başladı.
Listelerde Ülkücülerden kat kat fazla yeni “Yol Arkadaşları” na yer verildi. Buna rağmen millet MHP’ye, AKP ve zihniyetine muhalefet görevi vererek bir şans daha tanıdı. Ama daha mazbatalar alınmadan AKP’ye verilecek destek deklare edilerek, Cumhurbaşkanı seçiminde AKP’nin önü açıldı. PKK’nın bağımsız olarak seçime sokarak Meclis’e gönderdiği ve seçimlerden sonra partileştirdiği DTP adındaki siyasal ihanet odağının Meclis’te olmasını, demokrasi adına şans olarak tarif ettiler. Sonra tarihi tokalaşma sahnesini yaşattılar millete. Sonra Genel Kurmay Başkanı’nın, “PKK Meclis’te” sözlerine destek amaçlı; “Evet! Solumuzda oturuyorlar.” diye adres vererek tarif edip bütçe görüşmelerinden sonra tekrar tokalaştılar!...
Sonra da DTP’lilerle aynı tavır ve ağız birlikteliği ile Genel Kurmay Başkanımız’ı istifaya çağırdılar!...
İlm-i siyasete bakın, takıyyenin ihtişamına bakın! “Bahçeli MHP’nin Bahçevanı” nın bu söylemden haberi yoktu ve dahası ona göre Genel Kurmay Başkanı’nın istifasına da gerek yoktu!...
Bilemiyorum kaş mı yaptı, yoksa kaş yapayım derken göz mü çıkardı?
“Liderler-komutanlar sadece yaptıklarından değil, yapamadıklarından da sorumludur.” diye nara atan Yavuz Selim Demirağ, acaba “Söyledikleri kadar söylemediklerinden, söyleyemediklerinden de sorumludurlar” diye ekler mi?
Ben de; “Bu kadar sorumluluk duyan birileri var mı?” diye merak etsem, çok mu karamsar davranırım? Aaah Milletim! Aaaah Devlet’im! Aaaah Üküdaşlarım! Aaaaah öksüz Dava’m aah!...