O üsteğmenin devleti

Suruç’taki o görüntüler ne kadar fazla karşılık buldu değil mi? Askeri taş yağmuruna tutanlara haklı biçimde müdahalede bulunuluyor... Gültan Kışanak bu müdahaleye tepki gösteriyor ve tartıştığı üsteğmene “Senin devletin bana söz verdi” diye çıkışmaya kalkıyor... Üsteğmen de ona “Burası benim devletimse, benim toprağımsa çıkın dışarı!” cevabını yapıştırıyor...

Üsteğmenin tavrı çok beğenildi... Medyanın bir kısmında ve sosyal medyada coşkuyla paylaşıldı... Ezici çoğunluk bu haberi çok beğendi, gurur duydu...
İtiraf edeyim, o görüntülerin bu kadar çok beğenilmesine şahit olunca üzüldüm... Üzüntüm elbette üsteğmenin tavrına değil, ‘doğal’olanın artık ‘istisna’ya dönüşmüş olmasına!.. Düşünebiliyor musunuz, bir güvenlik görevlisi görevini iyi yaptığı için haber oluyor!..
Aslında tersinin, yani görevini yapmayanın ‘istisna’ olması ve haber değeri taşıması gerekirken, görevinin hakkını veren gündeme
geliyor!..
Nereden nereye geldik? Bu örnek bile büyük fotoğrafı göstermeye yetiyor... ‘Savsaklama, göz yumma, aldırmama, nemelâzımcılık, idareimaslahat, dokunmama’ bölgede öylesine geçerli bir davranış modeli hâline gelmiş ki, aradan birisi bu kalıbın dışına çıkıp doğruyu yapınca haklı olarak milletçe gözlerimiz parlıyor!..
Burası sadece o üsteğmenin devleti ve toprağı değil!.. Aynı tavrı ve kararlılığı kuşanması gereken kamu görevlilerinin gitgide azalması ve meydana gelen olaylar karşısındaki ‘seyirci’duruşları millette öylesine psikoloji oluşturmuş ki, üsteğmenin diklenişi onlara ‘sıra dışı’ geliyor artık!..
Esas üzerinde durulması gereken yer tam da burası... Son derece normal karşılanması gereken eylem, hangi birikim sonucu ‘özlenen tablo’ olarak algılanmaya dönüşüyor? Lütfen iyi düşünelim: Güvenlik görevlisinin taşlandığında, kalkanın arkasına sinmesi veya kaçması ‘rutin’, “Hayır burası benim devletimse, çık dışarı” denilmesi yüksek haber değeri taşıyacak kadar ‘sıra dışı’!.. Bu tabloda fazlasıyla anormallik yok mu?
Oysa terörle mücadele eden herhangi bir ülkede, görevini yapmayan valinin, kaymakamın, askerin, polisin, savcının haber olması gerekirken, bizim düştüğümüz bu hâl nedir böyle? Bu konuda eksiklik ve defo hisseden halkın, sürekli olması gereken bir kararlılığa dair bir örnek yakalar yakalamaz “Meğer burası benim toprağım diyebilen varmış” diye sevinmesi çok şeyi anlatmıyor mu aslında?
‘Takside bulduğu parayı karakola götüren taksici’ haberi gibi!.. Son derece insanî bir davranış zamanla nasıl ‘istisna’ hâline gelmişse, görevini yapmayanların veya ‘yaptırılmayanların’ ezici çoğunluğa ulaştığı bir bölgede, buraların egemen bir devlete ait olduğunu dile getiren görevlinin artık ‘istisna’yı temsil etmesi gayet normal!.. Üzücü olan da bu zaten...
Bölgede devletin varlığına dair cımbızla örnekler seçmeye çalışmak, o üsteğmenin haklı tavrını bastırıyor ruh dünyamda... İhbarlara gidilmeyen, polisi tokatlanan, terör örgütünün kaçırdığı vatandaşların kurtarılması için güvenlik görevlilerinin değil, yerli halkın araya girmesini mecbur kılan, yol kesip kimlik soran, silahlar ve sembollerle panayırlar düzenleyen, haritalar çizen, bayrak ve okul yakmayı ‘rutin’e çeviren, vergi toplayan, yargılayan bir fiilî düzen... Dokunulamayan fiilî düzen... ‘Yol haritası’nı güvenlik görevlilerinin bilmediği için göz yumdukları, her göz yumuşta da bir şeyleri kaybettiğimiz fiilî düzen!..
Suruç’taki üsteğmenin farkı buradan kaynaklandı... Rahatsızların bu fotoğrafa isyanıydı üsteğmene sahip çıkış ve doğruydu... Karakola parayı götüren taksici gibi, ayağa düşen devletin itibarını yerden alıp, sahibine iade
ediyordu...
Zaten o bunun için vardı, rütbesini de silahını da bunun için almış, maaşını da bunun için alıyordu... Zor şartlarda görevini yaptığı için tebrik etmemiz gerektiği kadar, onu ‘sıra dışı’ hâle getiren ve ‘devletin varlığını ispatlamaya yarar’ örneğe dönüştüren genel tablonun sefaletini de anlamamız lâzım...

Yazarın Diğer Yazıları