O şimdi asker!

Doğrusu heyecanlanmıştık... Küçük bir şey olamazdı çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı “Yarın Diyanet İşleri Başkanımızla ilgili bir müjde duyabilirsiniz” diyordu...

Kısa bir süre önce “İbret-i âlem için o Mercedes’i iade edeceğim” diyerek bir anlamda masaya yumruğunu vuran birisiyle ilgili herhalde ‘binek’ müjdesi olamazdı... Çok ama çok büyük bir şey olmalıydı...

“Ne olabilir?” diye hayal gücümü zorlarken ilk aklıma gelen Mursi’yi darbeci diktatör Sisi’nin elinden kurtarmak için ‘sefer-i hümâyûn’ düzenlenmesiydi... Yavuz’la hocası İbn-i Kemal gibi olacaklardı... Sefer esnasında hocanın atından, pardon Mercedes’inden sıçrayan çamur dünya liderinin elbisesini kirlettiğinde, o bunu şeref kabul edecek, öldüğünde bu çamurlu elbisenin kabrine örtülmesini isteyecekti... Gerçi Mısır meselesinde arada ‘ortak dost’ Suud ailesi vardı ama ‘duygusal’ bağlar her şeyi aşabilirdi!..

Başka ne olabilirdi müjde? Süleyman Şah türbesini ‘üzumu üzerine’ bir kere daha sırtlayıp, bu defa otoban gişelerine kadar getiremeyeceklerine göre, acaba Ayasofya’nın zincirleri kırılacak, ibadete mi açılacaktı? Bu ülkede Kur’an’la dalga geçildiğinde hiddetlenen ve gereğini yapan, Hakk’ın hatırını her türlü hatırın üzerinde tutan, siyasetin altında asla ezilmeyen Diyanet İşleri Başkanı bu yüzden şanla şerefle taşıdığı cüppe ve sarığını kuşanıp cemaate Cuma namazı kıldıracak, on yılların özlemi mi dinecekti?

Aklıma gelen bir ihtimal de Bakara-makaracıların, kul hakkı yiyenlerin, dokunmayı ibadet sayanların, günah koleksiyonu yapıp, bu özgürlüğü saygı bekleyenlerin, fâniye dokunmayı ibadet sayanların, onun sünnetinden bahsedenlerin, onda Allah’ın sıfatlarını görenlerin, akrabaya torpil için Kur’an’ı çarpıtanların, gururlanmama konusunda kendisini Hz. Peygamber’den üstün görenlerin Tandoğan Meydanı’nda toplanmasıydı... Bunlar ‘toplu açılış’ bahanesiyle bir genişçe bir meydana toplanacak, ulemanın başının huzurunda ‘ibret-i âlem’ olsun diye falakaya yatırılacak veya kırbaçtan geçirilecekti!.. Bu da büyük müjde sayılabilirdi meselâ...

Çok büyük müjde bekleyince insanın aklından neler geçmiyor ki? Acaba Mavi Marmara’daki katliamın sorumlularıyla ilgili kırmızı bülten başvurusu yapmayanların veyahut da İsrail limanlarında fink atan, petrol taşıyan veletlerle ilgili hüküm mü açıklayacaklardı? Yoksa birbirlerinden cesaret alıp Gazze’ye mi gideceklerdi? Ne de olsa ‘dünya lideri’nin sözü vardı ve dünya takvimi işliyordu!..

* * *

Hiçbiri olmadı... Meğer büyük müjde yine Mercedes’miş... Daha önce “İbret-i âlem için iade edeceğim” şeklinde tavır koyup el-âlemi utandıran Mehmet Görmez daha kallavisini yine ‘ibret-i âlem için’ kabul ederek, Vali’nin petrol şımarığı Arap şeyhleri gibi tuvaleti altın kaplattığı bir ülkede ‘ayrık otu’ olmadığını göstermiş oldu...

Gücü ve mührü elinde bulunduran herkesin “Sen daha iyisine lâyıksın” diye tutturduğu bir düzende pik noktasını kimse tahmin edemiyor hâliyle... Artık DİB’in başı bu yeni arabasının arkasına “Liderim sağ olsun” veya “Miras değil, alın teri” yazdırır mı bilmiyoruz... Ama illâ da bir şey yazdıracaksa “O şimdi asker” on numara olacaktır!..

* * *

90’ların sonu gibiydi... Ankara Kolej civarında bir Cuma namazındaydık... Namaza geçmeden hoca sohbeti duayla bitirmek için ellerini açtı... İşte o anda hayatımın en ilginç duasını duydum... Hoca siparişi öyle geniş tutmuştu ki, “Kat isteyene kat, yat isteyen yat ver Allah’ım” dedi...

Allah’ın rahmeti bol diye araya ‘yat’ sıkıştırmak ilginç oldu tabii... Elbette Müslümanların eksiği yatla bitmiyor... Peşinden bir de ‘marina duası’ yapmanız lâzım, yoksa nereye bağlayacaksınız o kadar yatı? Komik ama tabloyu gözlerinizde canlandırabiliyor musunuz? Cemaat topluca ellerini açmış, Allah’tan yat ve marina istiyor!..

O komik de, ‘resmen’ en yüksek dinî otoritenin içine düştüğü durum daha mı az komik? Ya da yıllar sonra ilmiyle ve hizmetiyle anılması gereken bir makam sahibinin ‘siyasî inat objesi’ olmuş lüks ötesi bir arabayla anılacak olması daha mı az trajik?

Yazarın Diğer Yazıları