"O profesör"den cevap var
Önceki gün (26 Ocak 2016 tarihli Yeniçağ'da) "sizden gelenler"i aktarırken Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinden birinin Prof. Dr. Gökçen Alpkaya'dan şikayetini paylaşmıştım. Buna göre "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin Güneydoğu'da terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonları işaret ederek "Biz bu suça ortak olmayacağız" dediği bildiriyi, bütünlemede soru konusu yapmasından yakınıyor ve başarısızlığını buna bağlıyordu Alpkaya'nın öğrencisi.
Prof. Dr. Alpkaya "okurlarınızın gerçeği bilme hakkı var" diyerek ve "düzeltme" başlığıyla kısa bir cevap yollamış.
Ülkenin malum koşullarından dolayı birçok gereğini yerine getiremesek de gazeteciliğin -en azından- temel ilkelerine uygun davranmakla yükümlüyüz. Dolayısıyla tıpkı öğrencisinin iddiaları gibi, Prof. Dr. Gökçen Alpkaya'nın cevabını da -elbette- aktaracağım, ama bir "düzeltme" değil (bunun için bir hukuki metin olması gerekiyor) konunun tam olarak anlaşılmasına katkı sağlayacak bir "açıklama" olarak:
"25.01.2016'da "O profesöre hakkımı helal etmiyorum" başlıklı yazınızda mektubuna yer verdiğiniz öğrencim soruların dersle alakasını anlayamadığını söylemiş.
Ne yazık ki "zaten bu alakayı anlayamadığı için 10 almış olduğunu" anlaması da mümkün görünmüyor.
Aksi takdirde öğrenci işlerinden sınav kağıdını talep eder, öğrencilere ilettiğim değerlendirme kağıdıyla birlikte inceler, yine de ikna olmazsa herhangi bir başka uluslararası hukuk hocasına da danışabilirdi.
Fakat asıl sözüm size:
Beni tanımadığınız halde nasıl "hocasının hedefi olmasın diye adını paylaşmıyorum" diyerek itham altında bırakabiliyorsunuz?
Eğer bu "haber" iyi niyetli ise cevabımı ve söz konusu öğrencinin sınav kağıdını da yayınlamanızı rica ediyorum. Okurlarınızın gerçeği bilme hakkı var."
***
Sayın Alpkaya, bir üniversite öğrencisini hocalarına hedef göstermemek tercihimden nasıl bir kasıt çıkardı bilemiyorum ama -diğer yazarların kendi bilecekleri iş- ben sadece öğrenciler değil, kamu çalışanlarından gelen mektuplarda da iktidarın hedefi olmamaları, işçilerden gelen mektuplarda da işverenlerinin hedefi olmamaları için -özellikle yazmam talep edilmemişse- hep saklı tutarım adlarını. Bu muhatabıyla ilgili olumsuz bir kanaate sahip olup olmadığımdan bağımsız olarak, yay gibi gerilmiş, kutuplaşmış, keskin hatlarla cepheleşmiş, tahammülsüzleşmiş ve işimiz gereği hemen her gün envai çeşit haksızlığa, hukuksuzluğa, olmazların olduğuna şahit olduğumuz bir ortamda vebal almak istemediğim için kendimce aldığım bir tedbirden ibaret. Yani söz konusu öğrencinin sıkıntısının muhatabı, zinhar desteklediğim o bildiriye değil de karşıtına imza atan bir akademisyen de olsa farklı davranmazdım.
Yeri gelmişken aynı konuda gelen bir e-postadan daha bahsedeyim. Okurlarımızdan biri "söylenmek" yerine daha "gerçekçi" bir yol önermiş mağdur olduğunu ileri süren öğrenciye:
"Öğrenci, sınavda sorulan bildiri sorusunun puan değeri geçmesini ya da kalmasını etkileyecek düzeyde ise(örnek;10 soru her soru 10 puan sonuç yaratmaz ama 2 soru 50'şer puan sonuç yaratır) itiraz edebilir, yeniden sınav hakkı isteyebilir. Eğer sırf bu ders nedeniyle eğitimi uzarsa, yine puan değerinin etkili olması şartıyla,tazminat davası açarak maddi ve manevi mağduriyetinin giderilmesi için tazminat davası açabilir.İyi bir idare hukukçusuyla görüşmesini öneririm..."
Burayı bir halk mahkemesine, okurları da jüriye dönüştürmektense, varsa herkesin mağduriyetini giderecek en makul yol da bu galiba.