Nurettin Yıldız'a neden kızılıyor?
Çok değil bir asır önceydi... Umutlarımız, geleceğe dair hayallerimiz vardı.
Aile kurumunun temeli olan "kadın" artık toplumun bir ferdi, üretimin bir parçası haline gelecek, her alanda güçlenecekti. Seçme ve seçilme hakkı verildi. Kıyafet özgürlüğü tanındı.
Savaş pilotu kadınımız bile oldu. Tunceli'deki İngiltere destekli isyan girişiminin bastırılmasında Sabiha Gökçen'in kahramanlığı büyük rol oynadı.
Millî mücadelede, devletin kuruluşunda, Meclis'te, edebiyatta, sanatta, sporda, sosyal hayatın her noktasında kadın vardı artık.
Türkiye'de bunlar yaşanırken, dünya da değişiyordu.
Uzunca bir süre sonra Siyasal İslam gelişti, serpildi... Önce İslam coğrafyasını esir aldı.
Üretim kapasiteleri düştü, kadınlara değer vermeyen toplumlar ekonomide geri kaldı. Aynı zihniyet, "evdeki anne" figürünü de önemsizleştiriyordu. Bu durum toplumsal yapının çökmesi demekti.
Dinini kaybeden, toplumu dağılan devletler Batı kontrolündeki diktatörlerin eline geçmeye başladı. Halklarına zulüm ettiler, ülkelerini geri bıraktılar. Her şeyden önemlisi de toplumun çekirdeğini, aileyi önemsizleştirdiler.
Kadınların geri plana atılması, yetiştirilen çocukların vasıfsız ve sınırlı bir algıyla büyümesine neden oluyordu. Batı ekonomileri çok uluslu firmaların da katkısıyla büyürken, İslam coğrafyalarında birçok ülke kadınların nasıl giyineceğini, nasıl yemek yiyeceğini, nasıl yıkanacağını, nasıl uyuyacağını tartışıyordu.
Tıpkı Osmanlı, İstanbul'u feth ederken Bizanslı din adamlarının meleklerin cinsiyetini tartışması gibi!
İslam coğrafyalarını etkileyen değişim süreçleri ister istemez Türkiye'ye de yansımıştı.
80 darbesi yaşandı. Diyanet'in içi boşaltılırken İmam Hatipler yaygınlaştırıldı. Ancak burada yanlış bir eğitim metodu uygulandı. Sonrasında siyasilerin yeni sömürü alanları oluşmaya başladı.
Kamusal alanda baş örtüsüne ilişkin tutumlar, toplumsal problemleri tetikledi. En nihayetinde Siyasal İslam'ın aktörleri daha fazla güçlenmeye başladılar. Sözleri, eylemleri ve yapıları sistem dışına çıkıyordu.
28 Şubat oldu, sonrasında 2001 krizi ve AKP'nin iktidara gelişi.
AKP iktidarının ilk günlerindeki ılımlı yaklaşımlar her yıl değişti. Bu sırada "laik" kurumları temsil eden kişilerin sınırlı yaklaşımları ve AKP üzerinde oluşturdukları mağduriyetler toplum nezdinde "dindarlar-dinsizler" gibi yorumlandı. Bu durum AKP'nin sandık gücünü katlamasına imkân sağladı.
AKP güçlenirken tarikat ve cemaatler de kontrolsüz bir şekilde güçleniyordu.
İslam coğrafyalarını esir alan "kadın merkezli İslam yorumu" Türkiye'de de yayılıyordu. Bu sırada Gülen cemaati daha sık duyulmaya başladı. Birilerine göre "radikal değil, ılımlı" oldukları için desteklenmeliydiler. Her yönde önleri açıldı... "Ilımlı" denilenler 15 Temmuz gecesi vatandaşları tankların paletleri altında, uçakların füzeleriyle, otomatik silahlarla katlettiler. Çünkü ipleri başkalarının elindeydi. En iyi noktada yaşadıklarını öne sürdükleri din ise "İslam"ın dışında yapay metotlar bütünüydü.
Gelelim 15 Temmuz sonrasına...
AKP'nin yaşananlardan ders çıkarması bekleniyordu. Devlet kadrolarında liyakatin yerine "tarikat referanslarının" kaldırılacağı düşünüldü. Beklentiler boşa çıktı. Bu sefer farklı yapılar meydanı boş buldular. AKP seçmen gücünü aldığını düşündüğü bu yapılara sırtını dönmedi.
Ancak son günlerde işler epey değişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, isim vermeden "Ehli sünnet hocaları" diye tanımladığı isimleri "marjinal" olarak tanımladı. Dünkü konuşmasında "Bu konuda marjinalleri asla dikkate almayız. Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar ya çok farklı bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü İslam'ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi var. Siz İslam'ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. Birçok hocaefendi beni tefe koyacak o ayrı mesele. Yeter ki Rabbim bizi tefe koymasın."
Erdoğan, İslam'ın bazı hükümlerinin 14 asır öncede kaldığını ve bunların güncellenmesi gerektiğini ifade ediyor. Son derece çarpıcı!
Bu sözlerden birkaç saat önce ise son günlerin popüler ismi Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı açıklandı.
17-25 Aralık operasyonları sonrasında "Milli İrade Platformu" kurulmuştu. İçinde birçok tarikat ve cemaatin yasal görünümlü STK'ları vardı. Erdoğan ile yemekte buluşup tam destek verdiler. Nurettin Yıldız'ın vakfı da oradaydı. Bu destek hiçbir zaman karşılıksız kalmadı.
N. Yıldız, aynı tip yorumları Türkiye'nin her yanında yıllardır düzenli bir şekilde yapıyor. Bizzat AKP'li belediyeler tarafından ağırlanıyor, millî eğitimden, okullardan öğrenciler toplanıp sohbetlerine götürülüyor!
Son gelişmeler ve açıklamalar gösteriyor ki AKP açısından işler karışmış durumda. Toplumda tepki ve uyanış hali var. Bu uyanış özellikle kadınlarımıza, çocuklarımıza göz diken sapkın anlayışları reddediyor, lanetliyor. Haliyle AKP'nin oyları da etkileniyor.
O yüzden yeni hamleler, çıkışlar gelirse şaşırmayalım.