Nüfus yapımızla ilgili bazı çelişkiler ve sorular
Bugün yerimizi değerli dava ve ilim adamı Prof. Dr. Turan Yazgan’a bırakıyoruz. Hocamız diyor ki:
“Türkiye nüfus istatistikleri çok düşündürücüdür. 2009 istatistik yıllığımızın nüfus ve göç bölümü rakamlarına göre, 2000 yılında Hakkâri’nin hane halkı ortalaması 7.91’dir. Kır nüfusunda eksilme oranı 1990-2000 arasında % -3.87’dir. Buna karşı ilçe merkezleri ve il merkezlerinde aynı devrede nüfus % 66.77 oranında artmıştır. O halde şehirlerdeki bu artışı köylerdeki nüfus eksilmesiyle izah etmek mümkün değildir. Burada şu ihtimaller akla gelebilir:
1- Hakkâri merkez ve ilçeleri, dışarıdan da göç almıştır. Böyleyse acaba yatırım mı arttı?
2- Şehir nüfusu, askeri yerleşmeler sebebiyle mi artmıştır. Burada da 10 yılda mevcut nüfusun % 50’den fazlası kadar yığınak mı yapıldı? Böyleyse bu ihtiyacı doğuran faktörler, burada çok güçlüdür.
3- Hakkâri şehir merkezlerine nüfusun yönelişinin siyasi başka sebepleri olabilir mi? Mesela dağlık bölge olması, teröristlerin gizlenme ihtiyacının artırması gibi.
Bitlis, Ağrı, Siirt illerinde de durum benzerdir. Buralarda da aynı dönemde, hane halkı ortalaması 7.48 ile 7.79 oranında değişirken, kır nüfusundaki eksiliş -0.68 ile -19 arasında seyretmekte, buna karşılık merkez nüfusları % 33 ile % 42 arasında artış göstermektedir.
Hane halkı büyüklüğüyle göçler arasında bir münasebet kurmamız şarttır. Kırlardaki nüfus azalışı çok yüksek olan illerimizin başında Tunceli gelmektedir. Burada hane halkı ortalama fert sayısı 4,95’tir.
Teoride fazla itme gücü olmayan bu sayıya rağmen, Tunceli’de 1990-2000 arasında şehir merkezleri nüfusu ancak % 6.99 artarken, kırlardaki yıllık ortalama nüfus eksilişi % -74.97 olmuştur. Bu da gerçekten istisnai bir durumdur. Kırlardan göçen nüfusun Tunceli dışına gittiği anlaşılmaktadır.
Bu durumu şu ihtimallerle açıklamak mümkün olabilir:
1- Tunceli şehir merkezleri iktisadi bakımdan, iş bulma imkânları yoktur. Başka bir ifadeyle Tunceli şehir merkezlerinde yatırım hemen hemen durmuştur.
2- Tunceli şehir merkezleri, neredeyse kırlar kadar tehlikelidir ve nüfus çekememektedir.
3- Tuncelililer, teröristler ve destekçilerini sevmemekte, onlara boyun eğmemekte ve merkezlerden ziyade dışarıya kaçmaktadırlar.
4- Kır halkı da, bunun tam zıttı bir faraziye ile ayrılıkçı Kürtçülerin emirleri doğrultusunda, seçilmiş bölgelere kaydırılmaktadırlar.
Bu durumda olan diğer illerden bahsetmek pek mümkün değildir. Ancak burada Karabük nisbeten bahse değer. Çünkü Karabük kır sahalarında aynı dönemde nüfus % -30.87 azalırken, şehir nüfusu ancak % 3.41 artmıştır. Bunun izahı, Karabük’ün şehir merkezinin bir cazibesinin kalmadığıdır. Özelleştirilmeden önce çok çekici bir merkez olan Karabük, özelleştirmeden sonra cazibesini kaybetmiştir.
Toplam nüfusun, Türkiye nüfusunun çok üstünde artışı iller üzerinde de ayrıca durmak gerekir.
Türkiye nüfus ortalamasının çok üstünde artış gösteren iller üzerinde ayrıca durmak gerekir. Bunların sebepleri istihdam artışları mıdır? Böyleyse bu artış kayıt dışı istihdama mı bağlıdır? Başka sebepler aranabilir mi? Mesela 1990-2000 arasında İstanbul nüfusu % 33.09, kırlarda ise % 80.77 arasında artmıştır. İstanbul merkezi, çevreden gelişmekte veya kuşatılmaktadır. İstanbul’da 2000-2009 arasında da nüfus % 29 arasında artmıştır. Kısaca artış hızla devam etmektedir. Bu dönemde Türkiye’nin nüfus artışı % 14’tür.
1990-2000 arasında Antalya % 41.79, Mersin % 26.47, Bursa % 28.62, Batman % 28.30, Şırnak % 29.86, Hakkâri % 31.59, Muş % 31.96, Tekirdağ % 28.52 oranında nüfuslarını arttırmışlardır. 2000-2009 döneminde ise, Tekirdağ % 25, Bursa % 20, Gaziantep % 29, Batman % 41 oranında nüfus artışlarıyla dikkati çekmektedir. Bu illerimiz, bu nüfus artışını, iktisadi sebeplere mi borçludur, yoksa buralarda yığılmanın (istihdam bu artışı emecek kadar artmağına göre) başka sebepleri mi vardır? Bu durum sosyal meselelerin artmasına yol açacak sebepler yanında siyasi roller üstlenmeye de mi bağlıdır?
Görülüyor ki, nüfus artışlarına kısa bir bakış bile çok şeyin izaha muhtaç olduğunu göstermektedir. Sosyal bilim sahasında doktora yapan gençlerimiz, sosyal ve iktisadi açıdan Türkiye’nin meseleleriyle uğraşmak istiyorlarsa, bu konuyu tez olarak derinliğine incelemelidirler. Tanrı Türk’ü
Korusun.”
Evet durumumuz böyle. O halde genç uzmanlarımız göreve diyoruz.
(Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi Sayı: 286)









