Niyet okuma teknolojisi

Bundan üç-dört yıl öncesinin haberiydi;

"Niyet okuma teknolojisi"

***

İş teknolojisi muhabiri Daniel Thomas''ın haberine göre, firmalar artık "yüz tanımakla" kalmayacak, "yüzlerdeki ifadeleri, gizli duyguları ortaya çıkaracak şekilde tanımlayabilecek"ti.

Böylece "söze dökülmemiş" olsa bile dışa vurulmamış saklı öfkenin, nefretin tespiti yapılabilecekti; birçok başka duygunun da tabii.

***

Psikologların, 1970''lerden itibaren, insan fotoğrafları ve videoları üzerinde yaptıkları çalışmalar ve mikro ifadelerden yola çıkarak gizli duyguların teşhis edilebileceği yolundaki savlarından yola çıkan teknoloji, ticari rekabet alanına zaten girmişti. Reklamcıların memnuniyet araştırmalarında yahut marketlerin arz-talep hesaplamalarında kullandıkları yöntemlerdi.

Biraz daha geliştirilebilirse, pekala suç işlemeye niyetlenmiş kişiler o suçu işleyemeden enselenebilirlerdi!

***

Yargı önünde "yapay zekâmız suç işleyeceğine kanaat getirdi" demek ne kadar "somut delil" sayılır bilemem ama "şüphelileri yüz ifadelerinden tespit eden kameralar" epeydir satışta.

Bunların güvenlik alanındaki kullanımı "evrensel hukuk ilkeleri" çerçevesinde derin bir tartışma konusu olmakla birlikte, teknoloji devleri, "Kişinin sözlerinde olmayan duygu, düşünce, plan, niyetleri, gizledikleri ifadelerde "suç üstü" yapmanın" peşini bırakacağa benzemiyor; her geçen gün kendi sınırlarını zorluyorlar.

***

Gazeteci Sedef Kabaş''a yöneltilen suçlama ve akabinde, adeta "tüy dikmek gibi" beliren tutuklama anından itibaren düşündüğüm birkaç konudan biri -en çok düşündüğüm evladı- bu:

Sair zamanda kendi partisinin bakanlarına bile "hukuk ayarı" vermekten çekinmeyen Adalet Bakanımız bile, "masumiyet karinesi" tanımaksızın, "Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır" dediğine, yani Kabaş''ın sözlerinin sadece hedefi değil gerekçesiyle ilgili de peşin ve kesin hüküm verdiğine, verebildiğine göre, ne dersiniz, acaba "duygu teşhis edici", "niyet okuyucu" bu teknolojiyi ithal etmiş olabilir mi Türkiye?

Hem de adalet sisteminde kullanmak üzere!

***

"Muhalif kanal" diye, istihbari amaçlı bu özellikteki kameralardan mı yerleştirmişlerdi acaba TELE 1''e?

Uğur Dündar''ın, Kabaş''ın da konuk olduğu yayınında, tam da "siyasetteki dil ve üslup" meselesi tartışılırken, kameraların ihbar sistemi devreye girdi; vermeye çalıştığı mesajı daha anlaşılır kılmak için atasözlerine başvuran Kabaş''ın zihin fotoğrafı çekildi!

İşte oradaydı!

Biz göremiyorduk ama Kabaş, gözünde özellikle tek bir kişiyi canlandırarak söylüyordu o sözleri!

Kabalığını, o çok düzgün Türkçesi, fevkaledenin fevkinde diksiyonuyla, peş peşe kurabildiği (ki çok az ekran yüzü yapabiliyor bunu) doğru sıralı cümleleriyle maskelemeye çalışıyordu ama kaçar mı son teknoloji "Niyet okuma uygulaması"ndan!

Kameralar yüzündeki mikro mimiklerden, sesindeki milimetrik dalgalanmalardan, bakışlarındaki saliselik kaymalardan yakalamıştı işte; alenen "hakaret" diyordu; saygısızca, küstahça, terbiyesizce, haddini aşarak ve yasa tanımayarak, kendini herkeslerden akıllı sanarak!…

TELE 1''e sızdıralan yapay zekâlı kameralar derhal "ilgili mercilere" gerekli sinyalleri gönderdi ve önce kolluk, sonra hukuk harekete geçirildi!

***

Bu mu yani!

Böyle mi olacak bundan sonra?

"Muhalif" olarak tanınmak, bilinmek, siyaseten muhalif bir dil, tutum benimsemiş olmak, ağzımızdan çıkan her lafa otomatik adresler mi tayin edecek böyle?

Sırf siyaset kendini her birimizin hayatının "merkezi" varsayıyor diye öyle mi kabul edilecek hayatlarımız sahiden de; "Ankara gündemi"nden başka bir hayatımızın olmadığı zannıyla mı yorumlanacak sosyal medyada "ortaya" bıraktığımız her bir cümle?

Apartman girişini tuzlamayan görevliye söylenme özgürlüğümüz olmayacak mı?

Eşimize dostumuza kızıp laf sokma hakkımız?

Eksi 6 derecede, gelmeyen taksiye atarlanma hürriyetimiz?

Günün her saati, herhangi bir kanalda pekala karşı karşıya kalabileceğimiz zırvalarla kafa bulma eğlencemiz?

Pencereden bakarken gözümüze takılan herhangi birinin alıklığı için yazdığımız bir çift "kaba söz"; bir büyük suça mı dönüşecek kendilerinden başka hiç kimseyi düşünmediğimizi düşünen siyasilerimiz sayesinde!

Velev ki konu Uğur Dündar''ın yayınındaki gibi "siyaset" olsun; genel yargılarımız olamayacak mı? İlkesel genellerimiz?

"Öznesi olmayan hakaret suçu"nun nelere emsal olabileceğini düşünün.

Ya da boşverin düşünmeyin; düşüncesi bile dehşet veriyor zira insana!

TEŞBİHTE ADALET

Hukuka rahmet okutmak pahasına girişilen bütün bu fenalıkların sebebi hikmeti, başvurulan teşbihte "hayvan" unsuru bulunması ise, kusura bakmayın da, hedefi de açıkça belirtilen "Ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahluk olan insanlarla dolaşıyorum" sözünün üzerine çıkamaz bu bahiste hiç kimse!

Arada kaynamış, "İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar tokuşa tokuşa anlaşır" var bir de…

Hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, "eşitlik" ilkesine inanan bir vatandaş olarak teşbihte adalet talep ediyorum; yukarıdaki örnekler hangi muameleyi gördüyse o muameleyi görsün gazetecilerin başvurdukları mecazlar, teşbihler, deyimler vesair de…

Yazarın Diğer Yazıları