Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Niye kendi gücünüze güvenmiyorsunuz?

Niye kendi gücünüze güvenmiyorsunuz? Şu ölümlü dünyada bu hırs, bu ihtiras nedir? Kendinize göre büyük ideallerle yola çıkmışsınız. Büyük idealler diye dini ortaya sürmüşsünüz. Ahlakı emreden, iyiliği emreden, adaleti emreden kutsal bir dini ortaya koymuşsunuz. Nedir bu yalanlar, dolanlar? Nedir bu eğip bükmeler? Kanunları, kararnameleri değiştirip durmalar? Her şeyi, "Nasıl düzen kurarsam kazanırım?" oyunlarıyla ayarlamalar?

Samimi olsanıza! Dürüst olup kendi gücünüzle ortaya çıksanıza! Yasaları o yana bu yana büküp, seçim kurullarının arkasına, bilmem ne mahkemelerinin kararlarına, karar verememelerine sığınıp, ardından da "millî irade"den bahsetmeye ne denir? Ben bir nitelemede bulunmak istemiyorum; yüzünüz varsa, vicdanınız varsa, hani o geceleri yatağa yatınca sizden istenen "murakabe" diye bir kavram varsa, "Bugün ben ne yaptım?" diye kendi kendinize soruyorsanız, yaptıklarınız için gerekli nitelemeyi siz bulunuz. Belki yine kendi kendinizi kandırır, benim vicdanım temiz, dersiniz. Siz bilirsiniz. Ama biliniz ki şu ülkedeki her bir Türk'ün elleri yakanızdadır.

Yoksa, biz güçlüyüz mü diyorsunuz? Öyleyse bu ittifak arayışları nedir? Niçin tek başınıza kendi boyunuzun ölçüsünün alınmasından korkuyorsunuz? Haydi, cesur ve namuslu olunuz da mevcut yasalara dokunmadan kendi başınıza seçimlere giriniz. Devlet gücünü arkanıza almadan, orada burada hazır kuvvetler bulundurmadan, bütün partilere eşit imkân ve fırsatlar vererek, mertçe, yiğitçe ve kendi başınıza seçimlere giriniz. Müsaade ediniz, bir defa da insanlar, "Vallahi helal olsun, hiçbir oyuna başvurmadan, üstelik devlet gücünü de arkalarına almadan seçimi hakkıyla kazandılar." desinler.  

Nedir bu ittifak arayışları? Yeni yasalar, düzenlemeler yaparken yine hangi kelimeleri araya sıkıştıracaksınız? Hazine yardımını yeni şartlara bağlamak mı geçiyor aklınızdan? Şu yüzde üçüne, beşine muhtaç olduğunuz partiye neler vermeyi düşünüyorsunuz? Ya siz? Bir takım kavramların arkasına mı sığınıyorsunuz? Yoksa gerçekten sığınmak ihtiyacında mısınız? Yaşamak için sığınmak... Bir de şu hâlinize bakmadan oraya buraya laf yetiştirmeye çalışıyorsunuz? Bırakın ittifakı, sığınmayı filan da kendi adınızla girin şu seçimlere. Millet de sizin söz ve davranışlarınızı beğendiyse oylarını size versin. Nedir bu yalpalamalar? Cami önünde mendil açar gibi...

Bakın, cümlelerimin sonunu getiremiyorum. Yazık değil mi size, yazık değil mi bize? Yazık değil mi bu millete? İnsanın kendi cirmini, kendi yeteneğini bilmesi çok mu zor? "Bu kadar, ben bu kadar yapabiliyorum." demek çok mu zor? "Bu defa da milletvekili olmasam ne çıkar?" demek çok mu zor? Nedir bu ihtiras? Bu yalan dünya, bu mevki, bu makam bu kadar mı tatlı?

                                                                               ***

Bu hengâmede dostları da birer birer kaybediyoruz. Bu ülkeye, bu garip Türk milletine, hiçbir şey beklemeden hizmet edenler birer birer gidiyor. Yücel Hacaloğlu ağabeyimiz! Sen niye talepkâr olmadın? Sen niye hiçbir şey istemedin? Hasbî bir şekilde, sadece hizmet için çalıştın? Sadece faydalı olmak için didindin?..

Yücel Hacaloğlu, 1950'li yılların ikinci yarısından beri Türk milliyetçilik hareketi içinde yer almış müstesna insanlardan biriydi. Bütün milliyetçileri tanırdı. İkbal devirlerinde de tanırdı. Fakat hiçbir zaman bir makam ve mevki için onların yanına gitmedi. Gittiyse eğer, milliyetçiliğin bir meselesini konuşmak için gitmiştir; sıkıntıya düşmüş bir gencin işini halletmek için gitmiştir. Dostlarının ikbaline elbette sevinirdi. Türklük için, Türk milliyetçiliği için bir şeyler yapabilecekler diye sevinirdi. Yücel Hacaloğlu, bir numune-i timsal idi. Sonrakiler onu ne kadar örnek alabildiler, bilmiyorum. Herkesin müttefik olduğu bir şey var: O, bu hareketin hafızasıydı, âdeta canlı arşiviydi. Hiçbir şey kaybolmasın istiyordu. Hafızayı ve arşivi sevmeyen bugünkü nesiller ne yapacaklar, onu da bilmiyorum.

Sevgili Türkân! Yaslı, yaralı Türkân! Yücel, yalnız senin yoldaşın değildi ki! Hepimizin yoldaşı idi. O şimdi gidilip de dönülemeyecek yere gitti. Hepimizin gideceği yere bizden biraz önce gitti. Evvel gidenlere kavuştu. Dede Korkut'un dediği gibi:

Gidimli gelimli dünya. Son ucu ölümlü dünya!

Tanrı'nın esirgenliği üzerine olsun! 

 

Yazarın Diğer Yazıları