Nicholas Burns
Geçen hafta, Abdullah Gül’ün, oğlunun diploma töreni için, Boston ziyareti sırasındaki olaylar içinde, dikkatlerden kaçan veya dikkat edilmeyen bir ayrıntı vardı. Hatırlarsanız Gül orada bir panele katılmış ve kendisine yöneltilen bir soru üzerine de tarih kitaplarına geçecek, içi doldurulamayan veciz açıklamalarda bulunmuştu. Gül’ün söyledikleri veya bu törende olanlar, bence önemli değil. Her gün biz sazanlara söylenen bir şarkı gibi. Önemli olan nokta, katıldığı paneldeki moderatör, yani oturumu yöneten kişi. Adı Nicholas Burns.
Ben Nicholas Burns’u, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülüğü yaptığı tarihlerde tanıdım. Beyaz Saray’daki danışmanlık görevinden gerçek kariyerine, Dışişlerine getirilmişti. Yıllardır, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın basın toplantılarını izlerim, ama onun gibi bir sözcünün bakanlığa geldiğine hiç rastlamadım. Hangi ülke ve hangi konuda kendisine soru sorulsa, Burns mutlaka yanıtlardı, hem de eline tutuşturulan rehber politika dosyasına (guidence) bakmadan. Her gün bizlere haber konusu yaratırdı.
Bu dosyayı yani guidencesı Bakanlığın ilgili bölümleri, bir gün önceden gazetecilerin sorması muhtemel sorularına karşılık hazırlardı. Burns her sabah, Bakanlığa beş buçuk gibi gelir ve öğlene kadar bu dosyaya çalışır, aklına takılanlar için ilgili bölümlerle konuşur, basın toplantısı öncesi de Bakana verilen brifingde hazır bulunurdu. Daha sonra da yani öğleden sonra 13.00 veya 13.30’da basın toplantısına katılır, hemen hemen her soruyu yanıtlardı.
Türk ve Yunan gazeteciler, her hafta sonu, ya bir Türk veya bir Yunan lokantasına, eşlerimizle birlikte giderdik. Burns da bu yemekli toplantılara, eşiyle birlikte gelir, herkes kendi hesabını kendi öderdi. Bizim hesabını ödememize izin vermezdi. Yunan lokantasına gittiğimiz bu yemeklerden birinde, lokantanın aşçısı masamıza gelip, yemekleri beğenip beğenmediğimizi sorarken, aşçının Türk çıkması, Yunanlıları çıldırtmıştı. Burns daha sonra Atina’ya büyükelçi olarak atandı. Görevi bitip Washington’a döndüğünde, bir süre bakan yardımcısı olarak çalıştı ve daha sonra istifa ederek öğretim üyeliğine başladı.
Nicholas Burns, Harvard Üniversitesi Kennedy Devlet İşleri Okulu’nda Uluslararası Politikalar ve Diplomatik Uygulamalar Profesörü olarak görev yapıyor ve bölüm başkanı. Ayrıca da, Boston Globe gazetesine oldukça anlamlı makaleler yazıyor. İşin özeti bu panel yöneticisi, bizimkilerin alışık olmadıkları düzeyde, kaliteli ve bilgili bir eski diplomat. Ve bu kişi, Abdullah Gül, kendisini kızdıran soruyu yanıtlarken de, bıyık altından gülüyordu.
Gelelim Gül’ün oğlunun okuması ve diploma törenine. Harvard Üniversitesi normal öğrencileri titizlikle seçerken, adının duyulması için birçok ülkenin liderlerinin çocuklarını da reklam amacıyla imtihansız ve derecelerine falan bakmadan alır. İşte bu yüzden, Abdullah Bey’in çocuğunun, dahi falan olmasına gerek yok bu okula gitmek için. Bir babanın evladıyla gurur duyması da çok normaldir ona da saygı duyarım. Ama bu çocukların gıyabında ticari işler yapılıyorsa, bu da Üniversite açısından oldukça tehlikeli.
Gül’ün, Boston’da muhatap olduğu soru ve protestolar, bundan böyle hangi AKP’li bakan veya milletvekili Batı ülkelerine giderse, mutlaka karşılaşacağı olaylar. Almanya’da Erdoğan’a neler oldu hatırlayın. Dünyada hiçbir siyasi liderin, kafasından geçtiği gibi veya sinirlenerek, konuşma hakkı yoktur. Diktatörler hariç.
Şimdi diyeceksiniz nereden geldin bu konuya? Bu konu aklıma Alman Dışişleri Bakanlığı’nın, Berlin Büyükelçimizi çağırıp, Erdoğan’ın hızını alamayıp Alman vatandaşı Yeşiller Partisi’nden Cem Özdemir’i fırçalaması ve ardından, Almanya’nın da, bu konuda bizi uyarması üzerine geldi. Sonra da, bizim Dışişleri Bakanlığımız sözcüsünün veciz ve herkesin hakkını teslim edeceği açıklamasını okuduktan sonra aklıma geldi. Genelde diplomatlar, bazen yanlış olduğunu bile bile, hükümetlerinin kararlarını bildirirler. Bu görevdir, bazen de resmi yalancılıktır.
Burns da bir konuda, teypte sesi olan bir açıklamasını, daha sonra kürsüden yalanlamak zorunda kalmıştı. Ancak görevden ayrılacağı gün, bana yazdığı ve hâlâ sakladığım, başlıklı resmi bir kâğıda yazılmış, konuyla ilgili bir özür mektubunu hatırlarım. İşte bu yüzden, bu konuyu ve size Nicholas Burns’u anlatmak lüzumunu hissettim. Burns, bizimkilerin çapını aşan, bilgi ve beceri ile ahlaki anlayışa sahip bir diplomattı. Yanında oturan Gül hakkında da, inanın bizlerden fazla bilgisi olduğuna eminim.
Evet, sevgili okurlarım, bu mesleği namusunuzla uzun yıllar dürüstçe yaparsanız, inanın benden çok daha fazla anılar ve benden çok daha iyi değerlendirmeleriniz olur. Boş verin Cumhurbaşkanlığını veya belediye başkanlığı seçim oyunlarını. Yabancı gazeteciye, sanki her an yanındaymış gibi pasaport sorarak, dünyaya rezil olan otokrat bir liderlik altında, gıkını bile çıkarmadan yaşayan bir ülke ve halk, temelde baştan yanlışa basmış demektir. Gerisi teferruat.