New York Times mesajını aldı

Artık önümüzde, sayılı günler kaldı. Kendimi, babamın beni küçükken götürdüğü, Mahmutpaşa yokuşundaymışım gibi hissediyorum. Gençler bilmez, o yıllarda Mahmutpaşa yokuşunda, sabit ve dar gelirlilerin, alışveriş ettiği, işportacılar bulunurdu. Onların, müşteri çekmek için, bağırmalarını ben, bugünün seçim konuşmalarına, ne hikmetse çok benzetiyorum. Neyse.

Haftanın bayrak kaldıran ibaresi, New York Times konusunda yapılan konuşmalar. Ben bu gazetenin, ne avukatı, ne de hayranıyım. Ancak, yıllarca Erdoğan’a övgüler düzen gazete, bir eleştiri yapınca, birden “paçavra” unvanını kazandı. Adam alışmış, gazete deyince, konuşmalarını yayınlayan teksir kopyası olmasına. Önce Hürriyet, sonra Cumhuriyet ve şimdi sınırları ta New York’a ulaştı, New York Times. Erdoğan’ın bir yabancı gazete veya kuruma hakaret etmesi ilk değil. Daha önce de ekonomiyi eleştiren kredi değerlendirme kurumlarına ve gazetelere vurmuştu. Veya vurduğunu sanmıştı.

Gelelim, New York Times olayına. Bu çıkışta bence hedef, gazete değil. Bu gazetenin çıkışına engel olmayan, ABD Başkanı Obama. Tabii arkadaş, Batı ülkelerindeki liderleri de kendisi gibi, sanıyor. Oralarda gazetelere müdahale, yalnızca bağımsız adalet mekanizmaları ile olur. O da, fikir suçlarında değil, yalnız adi suçlar içindir. Altını çizerim, bağımsız adalet mekanizmalarında, bizdekine benzemeyen bir sistem. Akşam söyleyeceksin, sabah mahkemeye. Böyle bir demokrasi yok. Bu, ancak totaliter idarelerde olur.

İyi de bu açıklamalarla arkadaşın, hâlâ başına gelen ve geleceklerin, farkında olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Bir kere, öncelikle, neden bu anda, tekrar MİT TIR’ları konusu alevlendi. Hem de, Başbakanın açıklamaları aksine, Türkmenler böyle bir yardım almadıklarını açıklayıp, bazı kendi kabine üyeleri defalarca, yardımın El Nusra’ya gönderildiğini kabullenmişken.

Önce, görüntüler konusu. Bu görüntüler, Can Dündar’ın eline nasıl ulaştı. Belli ki bu görüntüleri birileri vermiş. Bu görüntülerin, Washington talimatıyla verilmediğini, kim garanti edebilir. Uzun süredir, (ki bu süre bir kaç yılı geçti) Türkiye’nin, Suriye’de oynadığı oyun biliniyordu. Hatırlarsanız, bir Beyaz Saray görüşmesinde, Hakan Fidan’ın, Amerikalı yetkililere vermek istediği istihbaratı, Amerikan tarafı, “sizin neler yaptığınızı biliyoruz” diye kabul etmemişti.

Sonuçta, tam da IŞİD’çilerin Trablusgarp’ta Amerikan büyükelçisini öldürmesi tartışılırken, bu konunun yeniden hortlaması, bence tesadüf değil. New York Times yorumu ile bu gelişmeleri birleştirince, anlaşılan birileri mesaj veriyor. Sonuçta, yapılan açıklama ve kızgınlık gösterileri ile mesajı aldığını vurguluyor.

Bu ay içinde, seçim öncesi, Washington’a cami açma bahanesi ile bir çıkartma yaparak, ABD ile aram hâlâ iyi mesajı vermek isteyen Erdoğan’ın hamlesi, Beyaz Saray tarafından kesildi. Hem Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, hem de AB’den sorumlu Bakan Volkan Bozkır’ın girişimleri, tutmadı. Resmen, gelme dediler. İyi de, bu son hamlenin siyasi anlamı, ne ola ki. Benim aldığım mesajlar, bir zamanlar Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi’ye oynanan oyun, yeniden sergilenmeye hazırlanıyor ve altyapısı oluşturuluyor.

Yakın bir tarihte, her şeye rağmen, bizim kızgın arkadaşı birileri, Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na, teröristlere silah yardımı yapma suçlaması ile götürebilir. Yakın tarihte, Irak savaşı öncesi gelişmeleri hatırlayın. Kaddafi’nin PANAM uçağının düşmesi yüzünden, kalkıp yargılanmasını, yabana atmayın. Kaddafi o tarihte, istihbarat şefini yakmış, tutuklanmak üzere teslim etmişti. Şimdi aklıma gelen, acaba bu nedenle mi Fidan, MİT Müsteşarlığından istifa edip, milletvekili olmak istedi. Şeytan dürtüyor işte. Bir fikir.

Sonuçta, anlaşılan PKK ve federal yapı konusunda ABD, birileri ile anlaşmaya vardı. Veya artık bizimkinin kontrol edilemeyen hali, yapılacak işlere zarar vereceği fikrini doğurdu. Bilemiyorum. Görünen gerçek, bu kişinin tehlikeli hale geldiğini anlamaları. Bu durumda, eğer ellerini kirletmek istemiyorlarsa, Lahey’e bir şekilde götürüp, bu işi bağlayabilirler. Ben hukukçu değilim. Ama Lahey’in bağlayıcı olmadığını, ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, bu kararlara uyduğunu biliyorum.

Tabii bizler, bir kaç, ay sonraki gelişmelerde de, gene hayret edeceğiz. Bize neler yapıyorlar, falan diyeceğiz. Hem de bizim, kendi kendimize, neler yaptığımızı unutarak.

Yazarın Diğer Yazıları