Neden Kuzey Irak’a değil de Türkiye’ye sığınıyorlar?
Evet, Kuzey Suriye’den kaçan Kürtler neden Kuzey Irak’a değil de Türkiye’ye sığınıyorlar?
Tek gerekçe ‘coğrafî yakınlık’ değil tabii ki... Geçen yıllardan kalma çok kötü tecrübeleri var... Barzanî yönetimi önceki yıl kaçanları içeri sokmamak için direndi... Geçiş noktalarına hendekler kazdırdı... Irak’la Suriye arasındaki Semelka sınır kapısını -PKK’lıların tanımıyla- zulüm kapısına çevirdi... Sadece muharip unsurlara değil, sivil halka da kapılarını kapadı...
Türkiye farklı... 1991’deki Körfez Savaşı’nda da farklıydı... Savaştan ve Saddam’dan kaçan on binlerce Kürt yine Türkiye’de soluğu aldı... Ülkeleri ‘emin’ hâle gelene kadar bu topraklarda bu milletin ekmeğini paylaştı, devletin imkânlarıyla hayata tutundu...
Semelka krizi sürerken yazmıştık: “Soyca bizdenmiş-değilmiş demeden, yaşadıkları topraklarda zulüm gören kim varsa kapılarımızı açtık, ekmeğimizle birlikte vatanımızı paylaştık... Misafirimiz değil kardeşimiz kabul ettiğimiz için onları ‘gettolar’da değil, bağrımızda yaşattık, kendimizden hiç ayırmadık...
19. Yüzyıldan itibaren Anadolu toprakları bir çok kavim ve topluluk için ‘yaraları sarma’ ve ‘hayata yeniden tutunma’ havzasına dönüştü... Buna 20. Yüzyıldaki dramatik küçülme eklenince, evlâd-ı fatihan ve onların kader ortağı Müslümanların da istikameti bu topraklar oldu...
Kafkaslardan başlayıp, Balkanlar ve Orta Doğu’yla devam eden göç dalgalarının adresi Anadolu, yaşadığı savaşların yıkımlarına ve fakirliğine aldırış etmeden hep samimiyetle kucak açtı mazlumlara... Hiç ötelemedi kapısına dayananları... Varlığı da, yokluğu da, hatta yönetme yetkisini de paylaştı gelenlerle...
İmparatorluğun ağır enkaz bedelini öderken çektiği çileye ve yeni devleti ayakta tutmak için harcadığı büyük enerjiye rağmen hiç gocunmadı... Cumhuriyet dönemi de devam etti mazlumlara kol kanat germeye, kapıları kimsenin yüzüne kapamamaya... Bu, iktidarlar ve partiler ötesi bir durumdu, millî karakterimizin gereğiydi... ”
Bu konuda AKP hükûmetinin bir istisnası oldu, o da Türkmenlerdi!.. Türkmen’den esirgenen merhamet, bölgedeki diğer topluluklardan esirgenmedi, kapılar ve devlet imkânları kendilerine açıldı...
Bu defa tarihte olup bitenden farklı bir durum var... Sadece masum bir halkı değil, içlerinde Türkiye düşmanlığı konusunda son derece politize olmuş bir kitleyi de barındıran ‘canlı bomba’yı bünyemize alıyoruz... 91’de kaçanlardan farklı, PKK kontrolünde bir kitle bu!..
İşin bu tarafını göz ardı etmek için iktidar ve yandaşları ensar-muhacir hikâyeleri anlatıyorlar... Bu benzetmede samimi milletvekili, bakan, parti yöneticisi ve yandaş gazetecilerin yapması gereken şey, bölgeye Kızılay’ı göndermek yerine, aileleri evlerine alarak ‘ensarlık’larını göstermektir!.. Devlet sırtından ‘ensar’lığı bile beleşe getirmek AKP’ye yakışıyor ama işin ciddiyetini kaçırıyor!..
PKK ve sivil uzantıları konuya hiç de bu açıdan bakmıyor... Onlara göre, bu dalga ‘Türkiye’ye sığınma’ dalgası değil, mülkiyeti ’soydaşlar’ında olan ‘hak edilmiş’ topraklara, ‘Kuzey Kürdistan’a göç!.. Yani bir misafirlikten söz eden yok!.. Dağdaki teröristlere devletin imkânlarıyla yemek taşıyan belediyeler de ‘kullanma’ işinde varlar, ‘maliyet’te yoklar!.. O işi asker görsün, AFAD görsün, Kızılay görsün değil mi?
Barzanî örneğinde olduğu gibi, Kürt Kürt’e kapılarını kapatırken, kimseyi ayırmadan, maliyetini umursamadan ekmeğini bölen, vatanını paylaşan hep bu millet oldu... Unutulmasın ki bu millet bu zemheriyi de atlatacak!.. Türk’e dostluk eden hep karşılığını gördü de, düşmanlık eden, pusu kuran, zor zamanları için hançer saklayan hiç iflah olmadı...
Tekrar ikaz edelim: “Kendinden saydıkların kapıları yüzüne kapatır da, düşerken bile tarih yazan ‘vefalı Türk’e muhtaç kalırsın... Bu coğrafyanın kaçınılmaz bir akıbetidir bu... Tarih bu gerçeği bilmeyen veya umursamayan kavimlerin helâkını yazar sürekli...
Unutma!.. Sonra bir Türk kalır ve bir de Türk’ün dostları...”