Ne zamandan beri Türküz?
Son zamanlarda kara propaganda aldı yürüdü. Atatürk’ten önce Türk adı yokmuş gibi bir izlenim doğdu. Bu sebeple bu yazıyı yazmak da vacip oldu.
Hiç şüphe yok ki Türkler milattan önceki üçüncü, ikinci binlerden beri mevcuttur. Çivi yazılı Sümer metinlerinde bulunan di (demek), dingir (tanrı), dug (dökmek), uş (iş), zag (sağ taraf), şurim (yarım), kabkagak (kap kacak) vb. 330’den fazla Sümerce-Türkçe ortak kelime ile bu durum apaçık ortadadır. Ancak o zamanlar Türk adı yoktu. Büyük bir ihtimalle elimizdeki kaynaklarda bulunmuyor. Göktürklere gelinceye kadar Hun, Kırgız, Usun, Toba, Tabgaç, Ogur, Sabir, Töles gibi adlar taşımışız. Altıncı yüzyılda ortaya çıkan Göktürklerden beri de Türk adını kesintisiz olarak bugüne dek getirdik. Çinliler, r sesini söyleyemedikleri ve hece sonunu da kapatamadıkları için Türk diyememişler; Tu-kyu demişlerdir. Türk kelimesi, Köktürkler çağına ait Soğdak (bir Doğu İran kavmi), Orta Fars ve Arap kaynaklarında Turk, Süryani kaynaklarında Turkaye, Yunan kaynaklarında Turkos, Sanskrit kaynaklarında Turuşka, Tibet kaynaklarında Drug olarak geçer (bk. Peter Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, s. 94). O dönemlerde biz de artık kendimize Türk
diyoruz.
“Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağan” diyor ki: “Üstte mavi gök, altta kara yer yaratıldığı zaman ikisi arasında kişi oğlu yaratılmış. Kişi oğlunun üzerine de atalarım Bumın Kağan, İstemi Kağan hükümdar olarak oturmuş. Oturup Türk milletinin ilini töresini tutmuş, düzenlemiş.”
Bu sözler taşa yazılıdır ve tarihi de günü gününe bellidir: 21 Ağustos 732. Göktürklerin “bengü taş” dediği anıt bugün de Moğolistan’ın ortasında, Orhun ırmağı kıyısında durmaktadır. Türkçe bilmeyenler, Türkçeye güvenmeyenler bu taşlarda neler yazdığını dünyanın çeşitli dillerinden okuyabilirler: Almanca, Fransızca, İngilizce, Rusça, Macarca...
10. yüzyılda Uygur Türkçesine çevrilmiş bir kitap var: Maytrisimit. Hangi dilden hangi dile çevrildiği bakın kitabın kendisinde nasıl ifade edilmiş: “İl-Balık şehrinde doğmuş olan üstat Prajnâraksita’nın Tohar dilinden Türk diline çevirdiği Maytrisimit adlı kitap...” Demek o zaman da Türk imişiz ki dilimizin adı da Türk dili diye geçiyor.
Gelelim Kâşgarlı Mahmud’a. 1072 yılının 25 Ocağında bir kitap yazmaya başlıyor; 09 Ocak 1077’de bitiriyor ve Bağdat’ta halife el-Muktedî bi-Emrillah’a sunuyor: Dîvânü Lugâti’t-Türk. Bakın, bu kitabın 177. sayfasında, İbni Ebiddünya’nın kitabından nakledilen kudsi hadiste ne deniyor: “Benim bir ordum vardır; onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleştirdim...” Anlamayanlar için Arapçasını yazıyorum: “Liye cunden semmeytuhum et-turk ve eskentuhum el-maşrık...” Hadisi aktardıktan sonra Kâşgarlı Mahmud şöyle diyor: “Bu, diğer bütün insanlara karşı, onlar için bir üstünlüktür; çünkü onların adını bizzat O (celle ve azze) vermiştir.” Başka hiçbir kavme Allah tarafından isim verilmediğini söyledikten ve Türklerin birçok meziyetini saydıktan sonra Kâşgarlı şöyle devam eder: “Onlardan biri için de Türk denir; hepsi için de. ‘Kimsin’ anlamında kim sen denir; ‘Türküm’ anlamında Türk men diye cevap
verilir.”
Anlamayanlara bu kısmın da Arapçasını verelim: “el-vâhidu minhum turk ve’l-cem’u kezâlik. Yukâlu kim sen, ma’nâhu ‘men ente’; fe-yekûlu türk men, ey ‘innî turk”. Demek ki “kimsin” diye sorulduğu zaman ne derlermiş: Türk men, yani Türküm. Mehmet Emin Yurdakul’un “Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur” şiirini yazmasından tam 820 yıl önce. Üstelik Kâşgarlı kitabını yazarken, yani hemen o yıllarda da böyle demeye başlamamışlar. Yüzlerce yıl öncesi de var. Bunu nereden anlıyoruz? İsterseniz Dîvân’ın bir de 20. sayfasına bakalım:
“Türkler aslında 20 boydur (Arapçası kabîle). Bunların hepsi Nuh peygamberin (s.a.) oğlu Yâfes oğlu Türk’e dayanır... (Bunları) Rum (Bizans) yakınlarından doğuya doğru sırasıyla beyan ettim. Rum’a yakın boyların birincisi Beçenek’tir. Sonra sırasıyla Kıfçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay, Yabaku, Tatar, Kırkız... Daha sonra Çigil, Tohsı, Yağma, Uğrak, Çaruk, Çomul, Uygur, Tangut, Hıtay -bu Çindir-, sonra Tavgaç -bu da Mâçindir-. Bunların hepsini bu harita içinde gösterdim.” Kâşgarlı’nın kitabını yazdığı tarihlerde bile yirmi boy hâlinde yaşayan Türklerin daha önce nerelere kadar gittiklerini siz düşünün. Yer kalmadı. Haftaya Selçuklulardan devam ederiz.