Ne yaptınız Sayın Dinçer!
Bir yolcu gemiyi delmeye başlasa, kaptan da tutup gemiyi delen yolcuları değil, belki gemi batabilir diye bütün yolcuları gemiden indirse, doğru bir iş yapmış mı olur?
Ne demek istediğimizi anlatabilmemiz için bize gelen feryatlardan birini sizinle paylaşmak durumundayız:
“Değerli Hasan Demir,
İsmim İmren Aydın Saydan. Kastamonu ilinde sınıf öğretmeniyim, mesleğe başlayalı 3 yıl oldu. Geçtiğimiz yıl yapılan ALES sınavından 94.7 puan alarak 240 bin kişi içinde 133. oldum. Üniversiteden iyi bir not ortalaması ile mezunum. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü’ne - ki Tarih benim yıllardır okumak istediğim tutkumdur - ikinci sıradan kayıt yaptırmaya hak kazandım. Günlerdir bu yaz yapılacak özür grubu tayinlerini bekliyorum, dün atama kılavuzu yayınlandı ancak eğitim özrüne tayin hakkı tanınmadığını gördüm. Benimle aynı durumda olan binlerce öğretmen var. Bakanımız bize geçen yıl Mersin’de bir özel üniversitede para ile yüksek lisans kaydı yaptırıp, sonra da yüksek lisansına devam etmeyen, bu tayini suiistimal eden öğretmenleri gerekçe gösteriyor. Ben ve benim gibi sayıları binleri bulan öğretmen bu durum yüzünden mağdur. Eğitim alacakları üniversitelerin bulunduğu ile gidemiyorlar. Bakan eğitim özrünü tümden kaldıracağına, bu işi suiistimal eden öğretmenler hakkında soruşturma açabilirdi, ya da yüksek lisans kaydı yaptıran öğretmenlerin eğitimlerine devam edip etmediklerini kontrol edecek bir düzenleme getirebilirdi. Orta yolu bulmak yerine kestirip atmak, üstelik söz konusu olan ‘eğitim’iken, biz, Milli ‘Eğitim’Bakanı için uygun görmedik...”
Belli ki bu tür mektuplar başka gazetelerin köşe yazarlarına da ulaşmış. Birkaç gündür bekliyorum hiçbir meslektaşımdan ses seda çıkmadı. PKK kurşunlarıyla şehit olanlar, Suriye’de başımıza örülen çorap ve hayatın diğer gaileleri böyle “küçük!” sorunlara zaman ayırmamızı önlüyor olabilir. Amma mağdurluğun hiçbir miktarı “küçük” değildir. “O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların, amel defterlerinden korkarak: ‘Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş’dediklerini görürsün. Onlar, bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf, 49)” ikazını sürekli yüreğimizde taşımamız gerekmeli değil mi?
Zorlaştırmayıp kolaylaştırsak, itip-kakmayıp kucaklasak, devlet gibi sillesi indiğinde felç eden o ağır eli Allah(c.c.) ve Resulünün merhamet ve rahmeti ile müşfikleştirsek daha doğru bir iş yapmış, kulun duasını ve o kulların sahibi olan Allah(c.c.)’ın rızasını kazanmış olmaz mıyız?
Bir kişini yaptığı bir yanlışlık için binlerce kişinin canını yakmak, yüreklerine jilet parçacıkları bırakmak, “Ah şu mektepler olmasaydı Maarifi ne güzel yönetirdim” diyen yüz yıl önceki mantığa benzemiş; olmamış, olmamış...
Biz umuyor ve diliyoruz ki Sayın Dinçer, “Pardon” deme faziletini gösterecektir.
ŞU GÜNLERDE
Şu günlerde ormanı,
Yakar oldu ayılar.
Kuşatıyor her yanı,
Mafyalar ve dayılar.
Bir bardak suda tipi,
Karaya vuruyor gemi.
Kötüler odun gibi
Çöp gibidir iyiler.
Ne izan var ne ayar,
Altımdan zemin kayar..
İstatistik göz boyar,
Sapıtmıştır sayılar.
Güneşin nûru sönmüş,
Ateş denizde yunmuş!
Kurtlar tilkiye dönmüş,
Cıvıklaşmış koyular.
Derdimi taş anlıyor,
İnsanlar kös dinliyor.
Bak nasıl da inliyor,
“Su, su” diye kuyular!
Dinsiz saz çalar dinden,
Vurgun vurulur cin’den!
İnsanın gafletinden
Sarsılıyor kayalar!
Hasan Demir
Yunan’ın Türk korkusu!
Dün bir yazıda okudum.
Yunanlılar biz Türklerden çok ama çok korkuyormuş. Ve bütün politikalarını “Türk korkusu” üzerine oluşturuyorlarmış.
Yahu bu Yunanlılar biz Türklerden niye bu kadar korkuyor diye bir hayli düşündüm ve şöyle bir sonuca vardım.
Yunanlılar biz Türklerden korkmakta yerden göğe haklılar...
Kendine bu kadar kötülük edebilen, kendine bu kadar zarar verebilen bir millet Yunan’a neler yapmaz k!...