"Ne olursa olsun" kararlılığınıza o paçavrayı sindirmek de dahil mi?
MHP'nin, AKP iktidarının sözde Kürdistan paçavrasını Türk bayrağıyla yan yana dalgalandırması(!)na tepki gösterip göstermeyeceği merak ediliyordu.
Gösterdi.
Genel Başkan Devlet Bahçeli, partisinin dünkü grup toplantısında haklı olarak isyan etti:
"(...) Türkiye'de, Türk bayrağına eş tutularak asılması skandaldır, aymazlıktır, rezalettir.
İstanbul'da bu sözde bayrağın dalgalanmasına kim izin vermiştir?
Barzani bayrağının dalgalanması bir bürokrat şuursuzluğunun mu eseridir? Yoksa önü arkası düşünülmüş bir komplonun mu parçasıdır?
Sayın Cumhurbaşkanı bundan haberdar mıdır?
Sayın Başbakan, Çankaya'da Barzani'yle konuşurken, arkasına dönüp de nedir bu bayrak, kim koydu buraya diyebilmiş midir?
Peşmerge ne zaman bayrağa sahip olmuştur?
Ve Türkiye ne zamandır Irak'ın kuzeyinde bağımsızlık için referandum yapmaktan bahseden, tutuklu HDP'lilerin bırakılmasıyla ilgili görüş sarf eden peşmerge kalıntısının bayrağını tanımıştır?
Bizim Barzani'nin bayrağını vatan semalarında, Başbakanlık odalarında görmeye tahammülümüz kesinlikle yoktur...
Türk milletine kefen biçen bir çürümüşün, Türkiye'de bir şey yokmuş gibi ağırlanması milli gururu incitmiş, milli vicdanı sarsmış ve rahatsız etmiştir.
Bizim de buna onayımız yoktur, tepkimiz şiddetli ve tavizsizdir..."
Buraya kadar, Sayın Bahçeli'nin kullandığı bütün ifadeleri ben de MHP Grubu gibi ayakta alkışlayabilir, yönelttiği soruların tamamının altına imzamı atabilirim.
Ancak...
Bütün bunların ardından gelen şu cümleyi anlamadım:
"Ne olursa olsun; sonuna kadar devlet, sonsuza kadar millet, irade ve yeminimiz evet diyoruz..."
***
"Ne olursa olsun" derken?..
AKP, "Kürdistan paçavrasını bilerek, isteyerek astık... Barzani yine gelsin, yine asarız" derse de mi "Evet" diyecekler, bu zihniyeti devletin "tek başına yöneticisi" yapmaya?
Çünkü dün, Sayın Bahçeli'den hemen sonra konuşan Başbakan bırakın pişman olmayı, milletten özür dilemeyi filan, o paçavrayı "bayrak", onu asmayı da "normal bir uygulama" olarak tanımlayarak tam da bunu demiş oldu!
***
Sayın Bahçeli, sorularının cevabını böylece aldığına, "bir komplo yahut bürokrat şuursuzluğu"nun söz konusu olmadığını, "bu sözde bayrağın dalgalanmasına bizzat AKP iktidarının izin verdiğini", hiçbir devlet yetkilisinin de "arkasına dönüp nedir bu bayrak demediğini" ve o paçavraya bundan böyle de "devlet bayrağı" muamelesi yapılacağını öğrenmiş bulunduğuna göre;
Yine de "Evet" mi?
Haklı tepki ve itirazlarınızın hiçbir hükmünün olmadığı bir düzene de "Evet" mi?
O paçavranın bayraklaştırılmasına, sözde Kürt yapılanmasını "Kürdistan" diye devletleştirmeye; bu fiili durumu da meşrulaştırmaya "evet" mi?
Bütün bunlar da dahil mi o "ne olursa olsun"a?
Umut fakirin ekmeği;
MHP'nin, bizzat Genel Başkanı'nın ifadesiyle "skandal, aymazlık, rezalet" olan Barzani sevicilik gösterisinden sonra "Hayır"lı bir adım atacağını umut ediyorum...
***
Hande Fırat için iyi bile olmuş olabilir!
---------------
15 Temmuz gecesi, Cumhurbaşkanı'nın dimdik ayakta olduğu gösteren "facetime operasyonu"yla darbeyi önledikten(!) sonra "Ömer Halisdemir'in yanına heykeli dikilesi kadın" olarak konumlandırılan, terfi alan, ödüle boğulan, daha da sırtı yere gelmez sanılan Hande Fırat'ın haberinden sonra başlatılan soruşturma infial yarattı.
Üzerine bir de Fırat'ın baş tacı edildiği iktidar cephesinden gelen o öfke dolu mesajlar...
Medya-siyaset ekseninde çok derin analizler(!) de kaldırır bu mevzu ama ben başka bir not düşmek istiyorum bugün:
15 Temmuz'dan önceki Hande Fırat "daha gazeteci"ydi.
15 Temmuz'dan sonra adının "popüler kültür ürünü"ne dönüşmesi başını döndürdü sanki.
Bir musibet, bin nasihatten iyidir derler ya...
Umarım böyle bir etkisi olur bu hadisenin de Fırat'a;
O "herkesin sevdiği", "pamuklara sarılan", "prenses gazeteci" kostümünden bir an evvel kurtulur da, yırtıcı sorular sorduğu günlere döner tez zamanda.
"Herkesin çok sevdiği gazeteci" olmaz; mesleğin doğasına aykırı.
"İktidarın çok sevdiği" gazeteci hiç olmaz; çünkü iktidarlar eleştiriden hoşlanmaz.
***
Önce Kürdistan paçavrası... Ardından Ege Üniversitesi'ne atanan rektörün "Akil İnsanlar Heyeti"nden olması... Hayırdır? "Çözüm süreci" raftan iniyor mu yoksa?